Mevlana Halid-i Bağdadi’nin Afyonkarahisarlı talebesi: Hacı Aşık

Abdulhalim DURMA

Evliyalar Şehri Afyonkarahisar / Amasya 2009

Kâhil Mahallesi’nde bulunan Hacı Aşık Mehmet Mescidi’nin ne zaman ve kimin tarafın­dan inşa ettirildiği bilinmiyor. Fikri Yazıcıoğlu, Hacı Aşık Mehmet Efendi’nin (öl.1848), Nakşibendi Tarikati şeyhi Halid Efendi’den icazet aldıktan sonra Afyonkarahisar’a ge­lerek “kendi ismiyle anılan Hacı Aşık Camisi’nde ders okutmaya başladığını”nakletmektedir. De­mek ki burada önceden bir cami bulunmakta idi. Binanın tekke, medrese ve mescit olarak kul­lanıldığı da anlaşılmaktadır. M. Saadettin Aygen kaynak vermeden 1666-67/H.1077 yılında Hamza oğlu Abdullah Efendi tarafından iki katlı ahşap, toprak damlı ve minaresiz olarak ya­pıldığını belirtmekteyse de bu hususu açıklayıcı bir bilgi tespit edilememiştir.


19. asırda, Mehmet oğlu Hacı Ahmet tarafından Medli Mahallesindeki Sururiye Medresesi içersinde Hacı Ahmet Camii inşa edilir.

Küçük Aşık’ın menkıbevi hayatı bünyesinde, Halidiyye’nin Afyonkarahisar’daki tesisinden çok ötelere uzanan bir hikayeyi de barındırır. Leblebicinin oğlu Mehmed küçük yaşta ilim talebi yolunda, ana ocağı Afyonkarahisar’ı terk ederek Ġstanbul’a gelir ve bir müddet burada ilim tahsil eder. Daha sonra, ‘asrın müceddidi Mevlâna Halid Hazretlerini (1780-1827) ziyaret etmek ve onun irfan meclisinde diz çökerek feyz almak’ hayaline kapılır. Zahiri ilimleri kafi miktarda tahsil ettikten sonra ruhundaki bu iştiyakla Mehmed’in Mısıra giden bir gemiye binerek yolu tutması kaçınılmazdır. Gemi Beyrut’a gelince Şam yolcuları inip kara yoluyla Şam’a geçerler.

Gelin hey Gardaşlar Şam’a varalım

Şam’da olan makamları görelim

Cami Ümmiye’de namaz kılalım

Bir sahra yerdedir Cami Ümmiye

Bir sahra yerdedir Sultan Enbiya

Üç minaresi var birisi kısa

Kırk ayak merdiven çık basa basa

Ondan inecektir Hazreti İsa

Ne güzel makamdır Cami Ümmiye

Bir sahra yerdedir Sultan Enbiya

Yol arkadaşları Şam’ın Ümmiye Camiinde namazdan sonra, “Mevlâna Halid’i ziyarete varalım”, derler. Küçük Mehmed’e ise, “Delikanlı, biz ehl-i tarikatız, sen okumak için kendine bir medrese bul”, deseler de, Mehmed, bütün zahiri ilimleri okuduğunu, kendisinin de maksadının Mevlâna Halid Hazretlerini ziyaret etmek olduğunu söyler. Onların, “Daha sen çok küçüksün, Şeyh Halid Hazretleri seni kabul etmez!”, demelerine rağmen, Küçük Mehmed kararından vazgeçmez ve mollalarla münakaşa eder. Sonunda tekkeye varırlar.

Mevlâna Halid Hazretleri bir keramet eseri olarak Küçük Mehmed’in geleceğini bilmektedir. Hizmetkârlarından birisi, kapıda Ġstanbul’dan bir grup ziyaretçi olduğunu söyler. Sonra bu ziyaretçiler Mevlâna Halid Hazretlerinin dergâhına girerler. Şeyhin elini öperken, sıra Küçük Mehmed’e gelir. Şeyh, “Gel bakalım, benim küçük Mehmed’im, sen hoş geldin” diyerek, hiç tanımadığı halde, Afyonkarahisar’ın ve Anadolu’nun bu Küçük Aşık’ını bağrına basar.

Mevlâna Halid, Küçük Âşık Mehmed’i yanına, hizmetine alır. Küçük Âşık yıllarca Mevlâna Halid Hazretlerine hizmet eder. Zaman zaman Mevlâna Halid, “Oğlum, Mehmed’im, senin memleketinde kimin var? Seni hiç arayan, soran yok, mektubun da gelmiyor” deyince, Küçük Âşık boynunu bükerek, “Allah’tan gayrı kimsem yok”, diye cevap verir ve gözleri yaşarır.

Bir gün Küçük Âşık’ın annesiyle babası diyar diyar dolaşarak evlâtlarını aramaya başlarlar. İstanbul, Mısır ve nihayet Bağdat, Şam yollarına kadar düşerler.

Mevlâna Halid Hazretleri bir öğle vakti abdest almak ister. Küçük Âşık hemen leğen ve ibriği getirir. Mevlâna Halid eskiden sorduğu gibi yine sorar: “Yavrum Mehmed’im, senin memleketinde kimin var?” Küçük Âşık’ın yine gözleri dolarak, “Allah’tan başka kimsem yok”, diye cevap verir. İşte o zaman Mevlâna Halid Hazretleri avucunun içini açıp, Küçük Âşık Mehmed’in yüzüne karşı ayna gibi tutarak, “Bak bakalım, dikkat et, ne göreceksin?”, der. Küçük Âşık Mehmed, Mevlâna Halid Hazretlerinin avucunda annesiyle babasının resimlerini görür. Kıpkırmızı olarak, hiç sesi çıkmayan Küçük Âşık Mehmed’e, Mevlâna Halid, “Ey Mehmed, sen buraya annen ve babandan izinsiz ve habersiz geldin” diyerek, anne ve babasının yakınlara geldiklerini haber verir. Küçük Âşık yaşlı gözlerle, “Annem ve babam buraya gelip, beni şeyhimden ayırıp götürürler, sizin hasretinize dayanamam diye böyle yaptım”, der.

Onlar böyle konuşurken kapı çalınır. Küçük Âşık’ın annesiyle babası içeri girer. Küçük Âşık Mevlâna Halid Hazretlerinin yanından ayrılıp da Afyonkarahisar’a gitmek istemez. Annesiyle babası Şeyhten izin alarak, evlâtlarını alıp götürmek istemektedir. Küçük Âşık ise bir türlü şeyhinden ayrılmak istemez, şeyhinin hasretine dayanamayacağını söyler. Bunun üzerine, Mevlâna Halid Hazretleri sırtından hırkasını çıkararak, Küçük Âşık Mehmed Efendiye giydirir ve, “Sen benim hasretime işte şimdi dayanırsın, benim cübbemi götürüyorsun. Artık Afyonkarahisar’a gideceksin, fakat buraya kadar geldiğine göre, hac farizasını eda et, öyle git!”, der.

Küçük Âşık Mehmed, hocasının hasretini gidermek için cübbesini giyip, ellerini öperek, hayır dualarını aldıktan sonra, anne babasıyla birlikte Hicaz’a gider ve sonra da Afyonkarahisar’a döner.

O artık Afyonkarahisar’da bugün kendi ismiyle söylenen Hacı Âşık Mescidinde dersler okutur ve bu arada Yunus Hoca ve Sandıklı Şeyhi Hasan Efendi gibi meşhur kimseleri yetiştirir. Ġlk defa dolapla kuyulardan su çekme usulünü getirir. Debbağ esnafını zaman zaman bir araya toplayarak Cehri denilen bitkiyle derinin daha iyi boyandığını onlara öğretir.

l848 yılında vefat eden Küçük Âşık Mehmed Efendi’nin kabrinin bulunduğu mezarlık, diğerleri gibi 1925-35 yılları arasında kaldırıldığı zaman, Hacı Âşık Mehmed Efendinin sadece mezar taşı getirilip, bugün adıyla anılan caminin yanına dikilir.