Terzinin oğlu… / Şiir / Mehmet Ünal TAŞPINAR

Babam terziydi Uzunçarşı’nın başında hale çıkarken
Saraçlar Çarşı’sının köşesinde ikinci katta
İyi terzi
Ustasından bahserdi adı Kazım 
Tekerlemesi vardı sık sık kullandığı:
“Kazım bana para lazım”
Yukardan seyrederdim 
Dişçi Ahmet’e gelen gideni
Merak ederdim
En çok da jandarmalar eşliğinde gelen tutuklu hastalarını 
Uzun Çarşı’yı sinema gibi seyrederdik yukarıdan 
Kalfa, çırak, bir de ben.
Aşağıda dayım ayakkabıcı  
Yüksek ökçeli, çelik topuklu terlikler, 
Süslü kadın ayakkabıları, edikler
Erkekler için makosenler, iskarpinler.
Koşumcu Hüsnü, aşçı Bacaksız, bakırcı Ördek dükkan komşumuz 
Karşıda Yabuz Kırtasiye’de Neşe Karaböcek plakları bangır bangır 

Bi dedem yemenici Yemeniciler’de amcamla birlikte çalışır 
Yemeni diker, yemeni çevirir
Lastik ayakkabı satardı
Adı Abdullah
Hacı Necipoğlu Abdullah.
Çarşamba, Perşembe pazardı
İki gün müşteri artardı
Bazen orda çalışır, şerbetlik alırdım müşterilerden 
Feyzi’a’dan dondurma alırdım bazen
Bazen bisiklete binerdim yarım saat kadar o parayla.

Diğeri  hem yemenici, hem bakırcı 
Hüsnü dedem 
Sebze Hali karşısında dükkanı 
Önünde sıra sıra paytonlar
Gazepler karşı köşemizde sarraf
Bi tarafında Göyneksiz Apil’in dükkan 
Bi tarafında Sarraf Tevfik.

Alışkanlıklarımız vardı
Utanmalar
Sıkılmalar vardı 
Zenginler zenginliğinden utanır gibi dolaşırdı
Fakirler fakirliğinden.
Meyve, sebze vesair
Ne varsa alışverişte eve aldığın içinde zembilin
Ya da heybenin
Zembil
İçindekini sen bil
File çıktı, 
Mertlik bozuldu misali
Her şey ortada yediğin, içtiğin
Eve aldığın her şey.
Zembil 
İçindekini sen bil 

Sabahları
Erkeğin önünden geçmezdi kadınlar
Kısmeti kaçmasın kazancının diye
“Hayırlı kazançlar” diye 
“Hayırlı işler” diye diye
Uğurlardı kapıdan dualar eşliğinde.
Erkekler bi başka bakardı kadınlara
Hürmetkar,
Saygılı,
Sevimli
Tartışmasız saygı isterdi kadınları için
Bakışları sert,
Sevgileri için için.

Konulmamış, yazılmamış kanunlar, nizamnameler vardı Afyon’da 
Belki o dönem tüm Anadolu’da
“Yazları sıcak, kışları soğuk
Geceleri ayaz”
Dercesine kesin kanunlar, nizamnameler
Herkes camideyse bilhassa Cuma’da
Bir tabure bekler dükkanı kapı önünde.
Ne giren olur,
Ne çalan-çırpan
Namaz sonunu bekler müşteriler bir gölgelikte
Tamam
Millet Cuma’da.

Şekerci Salih 
Kaymak şekerini icad etmiş 
Bir elini torunlarına vermiş,
Bir elini damadına vermiş 
İnsanlarda şeker mi yoktu, 
Şeker hastalığı mı bilinmezdi ne
Yoksa keramet kaymakta mı
Şekerde mi,
Kaymakşekerinde mi?
Öğleye doğru satıp bitirirdi kaymak şeker tepsisini damat Gültaş
“Sona kalan dona kalır!” 
Bunun için mi denmişti acaba?
Boynu bükük dönerdim dükkandan.

Sabah ezanından sonra dükkan açılacak 
Bıdık fırınından sıcak somun ekmek 
Fırının önünden bi terk kaymak
Ya da Helvacı Mahmut’tan tahin helvası 
Yüz gram alınacak
Halin girişinde Alpata’dan Kızılay Sodası küçük 
Demeyin uçuk kaçık
Müşteri gelmeden süprülecek dükkan
Sulanacak, yıkanacak kaldırım 
Sanmayın kolay
Günlük olay!

Mezata çıkmadan yemeniler
Tellal Abdullah amca 
“Bi guruş Yusuf emmi!”
“A’med’a bi buçuk!” diye bağırmadan
Kahvaltı bitmeli
Yusuf’un kahveden çay içmeli
Şerbetlik biriktirmeli
Heybe taşınamak için 
Akşama eve
Eşek sırtında gitmeli!

MEHMET ÜNAL TAŞPINAR 
11/12/2012 
Saat:24