Şuhut evliyaları

Abdulhalim DURMA

Evliyalar Şehri Afyonkarahisar / Amasya 2009

Afyonkarahisar’a en yakın mesafede bulunan Şuhud, tarihi oldukça eskiye uzanan bir geçmişe sahiptir. Bölgenin Türkler tarafından fethiyle beraber Şuhud da tam bir Müslüman Türk şehri olarak gelişmeye başlar. Evliya Çelebi Şuhud’dan bahsederken, ‚Halk dilinde Cfud dirler, doğrusu Şuhud’dur. Çünkü dört tarafında binlerce şehid gömülüdür.‛, diyerek şehrin ismini açıklasa da, ismin bu manada kullanıldığı şüphelidir. Selçuklu hakimiyeti ile beraber burada kurulmuş olan zaviyelere, devlet hakimiyetinin tesisi ve iskan maksadıyla destek verilir. Nitekim Ahi Necmeddin isimli bir kişinin kurduğu zaviyeye Selçuklu sultanı Alaeddin’in temessük vermesi bu siyaseti doğrulamaktadır. Selçuklu devletinin Ġlhaniler elinde parçalanması üzerine Hamitoğulları burayı hakimiyetleri altına alır. Bu dönemin hatırasını taşıyan Kubbeli Mescid’in kitabesinden, Hamitoğullarından Mugusiddin Ġbrahim bin Hızır Beğ’in mescidi 1368 de yaptırdığını biliyoruz. Bizans döneminde “cfut” olan adı ise değişikliğe uğrayarak önce “çıfut” olmuş, Türk hâkimiyetine girdiğinde (1219) İslâm askerleri içinde bulunan Şeyh Şuhudi Ömer Efendi’ye izafeten “Şuhut” adını almıştır.

Şuhud Kazası da Karahisâr-ı Sâhib’in kasaba statüsündeki kazalarından birisidir. Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre XVII. yüzyılın sonlarında 150 akçalık kazadır. Buraya bağlı 40 tane köyü ve 9 da mahallesi vardır. Bu mahalleler şunlardır: Alacamescid, Anbar, Beymescidi, Cami, Cemaleddin, Hatib, Horos, Kadı ve Kerameddin. Şuhud Kazası aynı zamanda Karahisâr-ı Sâhib Sancağı Mutasarrıfının hassıdır. Serdarı ve kethüda yeri bulunmamaktadır. Bir çarşısı vardır. Ayrıca hanı, hamamı ve sıbyan mektebi bulunmaktadır. Ancak Evliya Çelebi’nin verdiği bu bilgileri ihtiyatla karşılamak gerekir. Zira idarî taksimatta kullanılan avarız hanesi defterine göre 1623 yılındaki tahrirde Şuhud’un 66 karyesi görünmektedir. 1709’da Sandıklı, Çola-âbâd ve Karamık Kazaları için müceddeden tahrir istenip diğer kazalar için istenmediğine göre bu sayının bir değişikliğe uğramadığı düşünülebilir.

Şuhud Kasabası da seyyidlerin yaşadığı yerlerdendir. Bu sebeple tayin olunan Nakib Karahisâr-ı Sâhib, Bolvadin ve Çola-abad ile birlikte Şuhud’da bulunan seyyidlerin işlerini de takip ediyordu. Şuhud Kazası bulunduğu yer itibariyle önemli bir yerde idi. Burada oturanlar arasından Alaybeyiler bile çıkabiliyordu. Nitekim 1734 tarihli bir fermanla 30-40 yıldır Şuhud’un Sarı Yakup Karyesi ve diğer yerlerden 35.626 akçalık zeamete tasarruf eden Çalıkzade Ali’ye Anadolu Eyâleti askerine bir çeki-düzen verilmesi çerçevesinde Alaybeyilik verilmiştir. Fakat anlaşılan odur ki Alaybeyi Ali’nin ilk işlerinden birisi de kendi zeamet miktarını artırmak olmuştur. Zira 6 Şubat 1734 tarihiyle gelen tımar tevcihi ile ilgili fermanda “Şehr-abad Nahiyesi’nde İnaz Karyesi’nde İbrahim’in mutasarrıf olup, şartlarını yerine getirmediğinden dolayı mahlul olan 5000 akçalık tımar Ali’nin tımarına ilhaken tevcih olunmuştur. Bu aynı zamanda bir idarecinin elindeki imkanı kendi lehine kullanma, şehir merkezine daha yakın olma gibi kanunsuz olmasa da su-i istimal sayılabilecek davranışları göstermesi bakımından ilginçtir. Fakat daha da enteresan olanı 8 Mayıs 1734 tarihinde gönderilen diğer bir tımar tevcih fermanıdır. Burada Sarı Yakup karyesinden 40.625 akça zeamete mutasarrıf olan Ali’nin tımarında beş kılıç cem olup bu şekilde tasarrufunun hılaf-ı kanun olduğundan yine Şehr-âbâd nahiyesinde mutasarrıf olup rağbet etmediği 5000 akçalık tımarının Sancak mülazımlarından Ahmed’e verilmesini Karahisâr-ı Sâhib Alaybeyisi Mehmed’in arzı üzerine adı geçen Ahmed’e tevcih olunmuştur. Bu durumda Ali’nin Alaybeyliği yaklaşık 5 ay sürmüştür. İkinci bir husus da zeametinde kanuna muhalif olarak fazla kılıç biriktirmiştir ki böyle durumlarda fazla olan kılıçların müstahak olan başkalarına verilmesi gerekirdi. 1721 tarihli bir belgedeki “…Karahisâr-ı Sâhib maa Şuhud Kâdîsı efendi…” ifadesine göre bu tarihlerde Şuhud kazası geçici bir süre için de olsa Karahisâr-ı Sâhib’e bağlanmış ve adlî işleri için Şuhudlular Karahisâr-ı Sâhib’e gelip gitmek zorunda kalmışlardır. Şuhud Kazası aynı zamanda barutun hammaddesi olan güherçilenin üretildiği yerlerden birisi idi.

Mustafa Karazeybek’in çalışmasına göre, Şuhut nahiyesinde üçü şehir merkezinde ve yedisi köylerde olmak üzere toplam on zaviye vardır. Şehir merkezinde Ahi Necmeddin, Baba ve Kadı Süleyman zaviyeleri, köylerde ise Ağzıkara köyünde Eymir Dede, Karlık köyünde Mescid-i Hasan Dede, Alayundlu Köyünde Nazır Seydi, Eminler köyünde Şeyh Ahlat, Çakırözü köyünde Şeyh Işık, Çökek köyünde Şeyh İhtiyar ve Kızılhisar köyünde Şeyh Yakub zaviyeleri bulunmaktadır.

Üçler Bulduk’un çalışmasından öğrendiğimize göre, hayatiyetlerini devam ettirmek için kullanılmaz hale gelen zaviyelerin tekrar canlandırılmasına örnek, Şuhud’daki Nazır Seydi Zaviyesi’dir.

Fatih döneminde mensuh (hükmü kaldırılmış) olması sebebiyle kullanılmayan zaviyenin harap olmaması için Geyikli mezrası ile Alayundlu köyü ve çayırı tekrar tahsis edilir. Şuhud merkezinde bulunan Ahi Necmeddin Zaviyesi’ne dair bir kayıttan zaviyenin Anadolu Selçukluları döneminde kurulmuş olduğu görülür.

Merkezde Agah Dede, Deve Dede, Arap Dede, İsmail Dede, Sarı Baba, Meddah Dede ve Civan Mehmet adlarıyla bilinen evliya kabirleri bulunmaktadır.

Gündoğan eserinde66, Ali Agah Efendi’yi 1879 doğumlu olarak gösterir. İlk tahsilini babası Hacı Bekir’den aldıktan sonra İstanbul’a giden Ali Agah orada tahsilini tamamlayıp icazetini alır. Müderrislik görevi ile Bursa’ya tayin edilir. Bu arada Profesörlük derecesi alan Ali Agah Efendi Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmektedir. Daha sonra Şuhut’a döner ve uzun yıllar Ulu Cami’de vaaz verir. Aynı zamanda fahri olarak müftülük yaptığı da anlatılır. Ali Agah Efendi engin tarih bilgisiyle elli yılı aşkın bir süre çevresine yapmış olduğu hizmetlerden sonra 1965 senesinde vefat eder. ….. Bunların dışında kasaba ve köylerde medfun bulunan evliyalar şunlardır.

İlçeye on km. uzaklıkta bulunan Anayurt köyündeki türbede medfun bulunan zatın, Emeviler döneminde yöreyi fethe gelen Emevi komutanı Malik Bin Şebib olduğu belirtilmektedir.

Efe beldesinde medfun bulunan Efe Sultan’ın Mahmut Sultan ve Karlık Sultanın kardeşi olduğu kabul edilir. Ziyarete gelenler arasında türbesi etrafında, romatizmalı hastalar, ayağı tutmayanlar, çocuğu olmayanlar dolaştırılırlar. Daha sonra mezarın altındaki deliğe hastalıklı uzuv sokulur ve delikten çıkarılan toprak şifa niyetine alınır.

Karaadil denilen kimsenin Önderliğinde Karaadilli’nin merkezleştiği görülmektedir. Yaşlı Kimselerden Karaadil denilen kişiyi eşkal olarak bilen yoktur. Fakat evliya kişi olarak kabul edilir. …..

İlçeye beş km mesafede bulunan Karlık köyünde Karlık Sultan ve Tahtalı Baba adıyla anılan evliyaların kabri bulunmaktadır. Karlık’a varmadan sağdaki türbe Karlık Sultan diye anılan Şeyh Hasan Veli’nin müritlerinden Tahtalı Baba’ya aittir.Çevre halkının zor zamanlarında kendilerine yardım ettiği anlatılan Karlık Sultan, Efe Sultan ve Mahmut Sultan’ın kardeş oldukları kabul edilir. …..

Alevi yerleşim yeri olan Kayabelen kasabasında her yıl Mayıs ayının ilk haftasında ‘Şeyh Hamza Dede’yi Anma ve Hıdırellez Kültür Bayramı’ etkinlikleri yapılır. …..

Yaklaşık 270 yıl kadar önce, Arap Dede boyu tarafından Koçyatağı’nın kurulduğu bilinmektedir. Çok eski Türkmen boylarının göçebe yaşayan boyunda Arap Dede lakaplı boyun ilk olarak köye yerleştiği rivayet edilmektedir.

……

Horasan’dan geldiği kabul edilen evliyanın kurmuş olduğu tekkede felçli hastaları iyi ettiğine dair bir inanış hakimdir. Mahmut köyünde medfun olan zatın ismi Şeyh Hacı İbrahim Bin Mahmud’ tur. Bu zatın Horasan evliyalarından olduğu, Şuhut’un Romalılar ve Bizanslılar’ın elinden alındığı zamanlarda miladı 1219 tarihlerinde Selçuklular döneminde yaşadığı rivayet edilmektedir. Bugün hala her gün hastalar onun manevi şifa ocağı olarak kabul edilen türbesini ziyaret etmektedir. Hastalardan konuşamayan, ayakları tutmayan, v.b hastalar burayı ziyaret ederler. Türbenin yakınlarında mukaddes kabul edilen bir kuyu bulunmaktadır. Adak kurbanı kesilebildiği gibi, gerek görüldüğü takdirde gecelemek de mümkündür. …..

Tekke Köyünde Sarı Şemseddin ve Arap Dede isimleriyle anılan evliyalar medfundur. Şuhut ilçesinin 8 km. güneybatısında ve 65–70 hane kadar olan köye Isparta Senirkent Veli Baba Ocağına bağlı olan ve Sandıklı’da oturan Hamza Akgül Dede her yıl gelip cemlerini yaptırmakta olduğu anlatılır. …..

Germiyan Hükümdarı Yakub’un şehit edilmesi ile ilgili olarak Sakıp Dede İkinci Yakub Çelebiyi; Esrar Dede de Birinci Yakub Çelebiyi kastederek bilgi vermektedir. Bunlardan İkinci Yakub Çelebi kendi eceli ile vefat ettiğine göre, tezkirelerde bahsedilen kişi Birinci Yakub Çelebi olmalıdır. Nitekim, Afyonkarahisar’da Şuhut’un Seydi köyünde Germiyanzâde (Germiyan-zâde Yakub Bey, Seydi Sultan) zâviyesi ile Yakub Çelebiye atfedilen bir türbe bulunmaktadır. Süleyman Gönçer’in araştırmasına göre67, Yakub Çelebi, Şuhut’un Ulupınar köyünde ölmüş ve orada türbenin bulunduğu yere gömülmüştür. Ulupınar köyü de bu türbeye vakfedilerek Seydi Sultan adını almıştır. Köy halkı daha sonra Hallaç köyüne göç etmiştir. Halaç köyünde görülen birkaç zaviyedarlık beratında “Yakub Han ez-Germiyanî Alişir zaviyesi” ibaresinin yazılı olduğunu belirten Gönçer, Çelebi’nin yaklaşık 1343 yılında öldüğünü ileri sürmektedir. Uzun Çarşılı, Yakub Bey’in vefat tarihi ile kabrinin belli olmadığını, buna karşılık 1327’den sonra öldüğünün anlaşıldığını, yerine Çağşadan lâkaplı oğlu Mehmet Bey’in geçtiğini ifade eder. Şuhut ilçe merkezinde bulunan ve Demirtaş Paşa oğlu Hamza Paşa soyuna ait olan Şuhudî Medresesinin inşa tarihi bilinmemektedir. Çarşı Cami yanına yapılmış olan medresenin Hasan Şuhudî Efendi’nin müderrisliğinden dolayı bu adla anıldığı söylenir.