Gönlüm seyran eylesin memleketimi… | Şiir | Mürşide AYHAN

Mürşide AYHAN

Selamımı yollarım, hasret rüzgârıyla memleketime doğru,
Ankara’dan, geçince Sivrihisar’ı; Gömü ’ye düşer yolu,
’Cumhuriyetin kazanıldığı topraklar’ ’diye coşkulu mu coşkulu,
Estirir rüzgârını, İşte Afyonkarahisar, işte Anadolu…

Emirdağ’ından geçerken; eritse dağının karını,
 De ki; ‘’En iyi sen anlarsın’’ gurbettekinin halini,
Yolla selamımı, yollar açık, dağlar olmasın mani.
Dolansa dilime, yanık yanık söylesem sıla türkülerini…

Köroğlu belini aştı mı, geçip dağlarını, ovasını?
 Gördün mü? Bayat’ın kilim tezgâhını;  dokuyanını…
Yansıtsa özlemimin ateşini, rengini, dumanını…
Selam olsun, Oğuz boylarına, vermişler Bayat’a adını.

 Salına salına eserken; selam üflediğim rüzgârım,
Birden girdabına girsin, maneviyat fırtınasının,
Yarenlerin iç içe gönülleri;  birbirine bağlı yollarının,
Karaca Ahmed, Hayran Veli, Seyyid Hasan Basri, Yargeldi Sultanın…

 Seyyid Hasan Basri hazretlerinin diyarından es de git,
Mutlu gülümseyiş ile kuduz hastalığına verdiği ümit,
Götürsün yeli, eski tunç çağına, açılsın paslı kilit,
Seydiler’de peribacalarını, Kırkin’ini bir de sen erit.

İscehisar, kurulmuş Büyük İskender zamanında,
Yıllarca uyumuş yeraltı mermer yatağında,
Şehitliğinde; Giresun uşaklarını barındırır kucağında,
Minnetle selamlarken, ince bir sızı yüreğimin ucunda…

Yol üstünde ne varsa, Çobanlar’dan yollarım selamımı,
Selamım selama durdu, Göynük’te duyunca; Fatih’in hocasını,
Akşemseddin ‘’Göynüdük’’ diyenler için, vuruyor yere asasını,
Gördük suda himmetini, bildik Göynük’ de, tekkesini,  mezarını.

Dertlere derman olmuş iyileştirmiş hastaları, derin bilgileri,
Her köşesi evliya yatağı,  soyuma benzer Horasan’dan gelişleri,
İhsaniye’de Karaca Ahmed, onarır manevi çöküntüleri,
 Kayıhan’ın Hayran Velisi, yüzde, gözde yaraların tabibi…

İhsaniye Döğer’de;  iki Kapı Kaya, açık hava müzesi,
Aslantaş, Aslankaya, Yılantaş, Maltaş, Asar kalesi,
Ayazini Metropolis, Kervansaray ’da ağırlanmış misafirleri,
Frig Vadisi merak edilir evveli,  Gazlıgöl’de şifalı su asırlardan beri…

Sandıklı’da Yunus Emre’ye selam verdik,  selamına,
Hemşerimiz diye sahiplenip bastık bağrımıza,
Hocası Tapduk Emre ile kabirleri karşı karşıya,
Yatarlar, Sel Çayı, Çanlı Derenin birleştiği havzada…

Selam olsun, su gibi aziz olan gönül dostlarına,
Yüze yakın evliya ve yatır bulunur Sandıklı’da,
Toprağının şifası, sıcak suyu ile çamurunda,
Yelelerini savurur yılkı atları, yaylalarında,

Selam rüzgârım, hortum olmuş dönüyor,
Bolvadin’de, kral yolundan, ipek yoluna konuyor,
Geniş vadi, Polibaton, adı Bolvadin oluyor,
Selam rüzgârım buralarda kalıyor, oyalanıyor.

Heybeli’deki kaplıcası, Horan parkı, Eber gölü doğası,
Manda sütü ile yaptığı has kaymağı, geniştir ovası,
Burada kurulu, dünyanın en büyük alkaloit fabrikası,
Tarihte, izini bırakmış Kırkgöz’de Mimar Sinan’ı,

Yola çıktı bir kere, selamım dağılır her yere,
Çay’da Karamık gölünü; Çağlayan Şelalesini görünce
Eber Gölünde kopaklar, içinde yüzerdi balıklar cömertçe.
Hayıflanıyor insan, neden tanınmıyor, neden, yeterince?

Sultandağı’nın adında ki asalet, sırtını dayadığı dağdan,
Buzluk mağarası, en yüksekte doğa harikası,  sarkıtlarından,
Anlarsın saklı tarihini, İshaklı Sahipata Kervansarayından,
Dereçine’de marka olan kirazını tadın, illa ki dalından…

Kendi halinde gibi dursa da, geçmişe salmış köklerini,
Büyük Taarruz ’un ilk adımı Şuhut olarak göstermiş kendini,
Atlıhisar’da yetişen patatesini, yoğurdunu, sebzesini, meyvesini,
Almak için pazarına giderdik, amcamla, bulurduk hep tazesini.

Sinanpaşa, antik yol kavşağında, Taşoluk’ta piknik alanı,
Sinan paşa külliyesi, Yıldırım Kemal Şehitliği, geçmişten bir anı,
Albay Reşat,  Çiğiltepe, 26 Ağustos Tabiat parkı anlatır kahramanları,
Göletleri,  Otuz iki inleri, şenlikleri… Doğa güzellikleri sarmış her yanı…

Flüt sesi ile irkilen tepelerden, efsanelere karışırsın birden,
Suçıkan mağarasını ararken, dalarsın çağlayana, seksen beş metreden.
Yarası derindir, çok acılar yaşadı Dinar, sarsıldı temelinden, 
 Menderes’in doğduğu yerden, sanırsın ki Dinar doğuyor yeniden.

Üçkardeş, ulema babaları, gelip yerleşmişler bu yöreye,
‘’Hocalar’’ adını vermişler zamanla bu şirin ilçeye,
Ahır Dağları tanıklık eder bronz Hitit heykeli ile tarihe,
Hele bir yolun düşsün, Koca yayla, yeşilliğine, doyulmaz güzelliğine.

Yerleşmişler, dağ demeyip, taş demeyip ötelerden gelince,
Çoğu Avrupa’ya göç etmiş, sılasını bırakıp; geçinemeyince,
Evciler derler adına; Hasretin kara dumanı tüter ince ince,
Ovaya selam olsun;  yaşayanlara kendince,  kendi halince…

Havasında gül kokusunu duydun mu? Söğüt dağlarının eteğinde,
Geçmişten gelen ayak seslerini, süvarilerin eski postalları belleğinde,
 Acı gölünde kuşların sesini, bin bir çeşidini gördün mü kuş cennetinde,
Başmakçı, yeşil ovasında, tavuk çiftlikleri ile yumurtası ile önde…

Tutunmuş bir kıyısından Acı Göl’e, uçuyor kuşlar soyu tükenmekte olan,
Serilir ayaklarının altına, halılar;  zengin kültür değerleriyle dokunan,
Rafine Sodyum sülfat tuzu işlenir, en modern tesislerde yurt dışına yollanan,
Estir rüzgârını estir selamlarımı;  Dazkırı’nın, ormanından ovalarından…

En küçük ilçe sıfatı ile almış yerini Kızılören, doğası yeşil, havası temiz,
Kendi küçük ama camisi Ulu,  çınarı asırlık, geçmişten yetiştirdiğimiz,
Miryokefalon’un merkezi; Kumdanlı Tepesi, kimseden habersiz, sessiz,
Keşfedilmeyi bekler; önemini, gün yüzüne çıkmayı, suskun, sitemsiz…

 Gönlüm seyran eylesin bizim elleri, tek tek uğrasın kasaba ve köylerine,
 Kekik kokan kırlarına,  çiçek açan dağlarına, yayladan gelen allı gelinlerine,
Bereket olsun harmanını kaldırana,  alın teriyle sulanan sebzelerine, meyvelerine,
Selam olsun, börtü böceğine, kızıl geyiğine, can feda memleketime…

Yol ayrımında; toplamış ilçe, kasaba, köylerini kendi gök kubbesinin altında,
Karahisar’ım, kara bakışlım, taş oyalı, kaya nakışlım, tüten;  hasretindir burnumda,
Duyuyor musun darmadağın övgülerimi, kaç bahar sığdırdın yokluğumda? 
Hoşgörüyle sarsın sarmalasın erenlerin nefesi, birleştirsin bizi kanatlarında…

Mürşide AYHAN