13. asırda Afyonkarahisar; olaylar, evliyalar ve camiler

Abdulhalim DURMA

/Evliyalar Şehri Afyonkarahisar / Amasya 2009

Hitit kralı II. Mürşil’in Arzava Seferi sırasında yerden 226 metre yüksekliğinde bir kaya kütlesi üzerine askerleri için sığınak olarak yaptırdığı Hapanova Kalesi eteklerine Frigler döneminde bir köy olarak kurulan yerleşim merkezinin adı Akronio’dur. Karahisar adını alışında, Selçuklu sultanı I. Mesud zamanında kale eteklerine yerleştirilen Karaşar Türklerinin mi, yoksa kalenin koyu ve heybetli görünüşünün mü etkili olduğu bilinmez. 1176’dan sonra ise artık bölge tamamen Türk hakimiyetindedir ve mührünü de ortaya koyduğu eserlerle vurur.

“Cümle altı kat şeddadi bina-yı kadim bir kal’a-i azimdir‛, diyen Evliya Çelebi Seyahatname’sinde hisar hakkında geniş bilgiler verir. Ona göre, iç kalede Sultan Alaeddin Camii, üç buğday anbarı, cephanelik, su sarnıçları bulunmaktadır. Evler olmamakla birlikte halk kıymetli eşyalarını ve erzaklarını Celali tehlikesi karşısında iç kalede bulunan mahzenlerde saklamaktadır. Bu mahzenleri onar kişilik kale görevlileri beklemektedir. Orta kalede ise üst üste dizilmiş kale neferlerine ait kırk elli kadar ev bulunmaktadır. Kale dizdarı da burada oturur. Güneyde yer alan surlarda da kırk elli hanelik bir yerleşme olup buranın halkı, ihtiyacı olan suyu aşağıdan eşeklerle taşırlardı. Kale 18. yüzyıl ve sonrasında eski önemini kaybetmişse de, iç kalede yer alan zindanın bu dönemde de kullanıldığı, ve özel günlerde atış yapan birkaç tane şenlik topunun bulunduğu anlatılır.

Selçuklu çağında devlet hazinesinin muhafaza edildiği bir yer olmanın yanında, Bizans ve Anadolu Beylikleri ile olan mücadelelerde taşıdığı önem, Osmanlı hakimiyetinin ilk yıllarında Karamanoğullarına karşı girişilen seferlerde de devam eder. Ne var ki, Karamanoğullarının ortadan kaldırılması ile, ülkenin ortasında kaldığı için askeri açıdan önemini kaybeden kale, Celali isyanları sırasında halkın sığınağı haline gelir.

Evliya Çelebi’nin, ‚Bu kalenin içinde tâ zirve-i âlâda Sultan Keykubat Camii küçüktür ama sanatlıdır. Mihrabı baştan başa çinilidir. Fakat minaresi yoktur, zelzeleden yıkılmıştır…” diyerek anlattığı Kale Mescidi hakkında Süleyman Gönçer ‚I. Alâaddin Keykubat’ın emriyle Mimar Bedrettin Gühertaş’ın kaleyi tamir ettiğini ve Hisarardı Medresesi ile birlikte kalenin güney tepesine küçük minareli, mozaik çini mihraplı bir cami yaptığını‛ yazar. Bu mescidin mihrabındaki mozaik çinilerin, XVII. yüzyıldan sonra Mısrî Camii’nin mihrabına monte edildiği ileri sürülür.

Afyonkarahisar’da Selçuklu döneminde inşa edilen en eski mabedin, Ulu Cami’nin yerinde bulunan Attar Yusuf Efendi Mescidi olduğundan bahsedilir. Sivrihisarlı Attar Yusuf Efendi’nin bir mescit, bir mezarlık ve kırk dükkan yaptırdığı ve Ulu Cami’nin bu mescidin genişletilmesi suretiyle inşa edildiği rivayet olarak nakledilir. Ayrıca, mescidin yerinin, Ulu Caminin hariminde “şimdiki sağ taraf köşeden minbere kadar olan 8 direğin işgal ettiği saha …”olduğu, şeklinde belirtilir.

Ahmet İlaslı’nın ifadesine göre2 , Kale eteğindeki Kaledibi Mescidi’nin kitabesi sonradan Yukarı Pazar Camii’ne konulmuştur. Kitabeye göre mescit 1264 yılında Karamanoğlu Yusuf Bey tarafından yaptırılmıştır. Yusuf Bey Kalede bir süre mahpus olarak kalmış ve hapisten kurtulmasından sonra, Allah’a şükür ifadesi olarak bu mescidi yaptırmıştır.

Kalenin tamiri sırasında yapılmış olan Hisarardı Medresesi, bu günkü Çavuşbaş Camii’nin kuzeyinde bulunmaktaydı. 1232’de yapılmış olduğu tahmin edilen yapı, toplam on bir oda ve iki eyvandan meydana gelmekteydi. Burada 1317’de Karahisar’da vefat etmiş olan Mevlâna Hattap Haydar’ın uzun süre müderrislik yaptığını, Mevlânâ Abdülkerîm’in, medresede günlük 20 akçe ile üç buçuk yıl görevde bulunduğunu anlıyoruz. XV. asırda Afyonkarahisar’da müftülük yapan Ġmad Dede’nin de Hisarardı Alaaddin Medresesi’nde müderrislik yapmış olduğunu görürüz. 1635 yılında Müderris Mevlânâ Abdurrahim Efendi’nin günlük 40 akçe ücretle müderris tayin edilmiş olmasından, XVII. yüzyılda medrese müderrisinin maaşının arttığı anlaşılmaktadır. 1667 yılında Rıdvan Efendi’nin oğlu Müderris El-Hâc Esat Efendi görevli olarak bulunmaktadır. Gülapoğlu Muhammed Askeri de vefatına kadar, yaklaşık kırk yıl burada müderrislik yapmış, ölünce de bahçesine defnedilmiştir. Mehmet Fevzi de Alaaddin Medresesi müderrisliğine geçmek üzere 1795 yılında müracatta bulunmuş, atamasının yapılmasından sonra burada uzun yıllar çalışmış, 1812 yılında müftülük görevine geçerken bu görevinden ayrılmıştır.

Osmanlının son zamanına kadar hizmet vermiş olan Medrese, Cumhuriyet döneminde binası kullanılmamasından dolayı yıpranarak yıkılır. 1978 yılında ise yerine 1 Nolu Sağlık Ocağı yapılır

40 ağaç direk üzerine toprak damlı olarak inşa edilmiş olan Ulu Cami Selçuklular döneminden günümüze gelen ender örneklerden biridir. Cami hakkında en eski kaynak, tahta minber kapısında yazılı olan kayıttır. Buradaki ifadeden anlaşıldığına göre minber, 1272 yılında DülgerMarangoz Emir Hacı Bey tarafından yapılmıştır. Mihrap çevresinde mermer üzerine “Âyete’l-kürsî” yazılıdır. Surenin sonuna eklenen ibareden hareketle, Ali Bey bin Sivastos’un3 Afyonkarahisar’a esir olarak getirilmesi olaylarından yola çıkarak, XIII. yüzyılın son çeyreği başlarında yazıldığı ileri sürülebilir. Üç kapısı olan caminin doğu kapısında bir tamir kitabesi yer alır.

Kırk ahşap direğin bu gün yirmi iki tanesi orijinalliğini korumaktadır. Sekiz tanesinin sütun başlıklarında nakışlar mevcut olup mukarnasların her birinin içine birer çiçek motifi yerleştirilmiştir. 1950- 1962 yılları arasında değişen sütunların Paşa Camii’nden arta kalan sütunlar olduğu söylenir.

Zengin sırlı tuğlalarla örülü minaresiyle caminin çeşitli tarihlerde tamir ve tadilatı yapılmıştır. 1950’de VGM tarafından toprak dam, galvanizli piramidal çatı olarak değiştirilir. 1995-2000 yılları arasında etrafındaki yapılar istimlak edilerek çevre düzenlemesi yapılır.

Hıdırlık etekleri ile Kalenin batı kesiminde başlayan iskan hareketleri Sahip Ata ve oğulları döneminde kalenin güney ve güney batısına da kayar. Muhakkak ki şehrin ortasında yer almış bulunan Cami-i Kebir Mahallesi, cami ve mescitler etrafında oluşan mahallelelere sağlam bir örnek teşkil edecektir. Burada 1250 tarihli bir kitabesi olan Hodalı Çeşmesi, iskanın daha eski tarihlere dayandığını gösterir. Diğer taraftan 1233 yıllarına tarihlenen Alaeddin Medresesinin bulunduğu mahalle, iskanın buralardan da devam ettiğini ortaya koyar. Şehrin en eski mezarlığı kabul edilen Olucak Mezarlığı da medresenin karşısında yer almaktadır. Aynı şekilde Ulu Caminin yerinde bulunan eski mescit çevresinde de bir mezarlığın bulunduğu rivayet edilir.

Kale ve Hıdırlık arasında yer alan ve çoğu mahalleye ismini vermiş olan beylikler dönemine ait mescit, çeşme ve zaviyeler bulunmaktadır.

Halk arasında Horoz Dede diye anılan Necmeddin Ruzbe, Sahipata Fahreddin’in torunu Şemseddin Mehmet Bey’e4 , Karahisâr-ı Devle valiliği verilinceye kadar, bir iki yıl ilin yönetiminde bulunmuştur. Daha sonra Karahisar’dan ayrılmayan Ruzbe Bey, vefatında türbesine gömülmüştür. Bununla birlikte halk arasında Horoz Dede’nin, Afyonkarahisar kalesinin fethi için savaşan Türk yiğitlerinden efsaneleşmiş bir kahraman olduğu da anlatılır. Fetih sırasında komutanlar tarafından, sabah erken vakitte horozların ötmesi ve ezanın okunmasıyla birlikte, ‘Allah Allah’ nidalarıyla kaleye hücum edilmesi kararlaştırılır. Ancak, gece boyunca meçhul bir kahraman, sabredemez, gece yarısı vakitsiz horoz gibi ötmeye başlar. Bunu duyan Mürdümek Sultan da gür sesiyle sabah ezanını okur. Düşmanı gaflet uykusunda bastıran Türkler böylece kaleyi fethederler. Bu kahramana da Horoz Dede lakabı verilir.

Yusuf İlgar’ın çalışmasından5 öğrendiğimize göre, Afyonkarahisar’da dağınık olarak bir hayli müstakil mezar bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, halk arasında türbe diye anılır. Bir kısmı bir ev bahçesinde kimisi bir evin veya yolun kenarında bulunur. Bu mezarlardan birisi de Horoz Dede’ye aittir. Yukarı Pazar Mescidinin batı kesiminde bulunan türbesi büyük yangında (1902) yanmıştır. Yerine Karakol binası ile birlikte taştan bir merkadi yapılmış, XX. yüzyıl sonlarında ise mezar kaldırılmış, iskeleti yapılan evin çatısına konulmuştur.

Endüstri Meslek Lisesi’nin bulunduğu yerde, vaktiyle Cenkçi (Çenkici) Mezarlığı vardı. Cenkçi Sultan’ın da Horasan erlerinden olduğu, harpte şehit düştüğü ve bu mezarlıkta medfun olduğu ileri sürülmektedir. Şehirde Cenkçi (Çenkici) adıyla anılan bir zaviye Bulunmaktadır. Zaviyelerin bir kısmının, fetih sırasında Horasan erleri tarafından kurulmuş olması mümkündür. Bu bilgilerden mezarlığın da, şehrin fethiyle birlikte oluştuğu söylenebilir.

Kabrinin bir zamanlar eski kilisenin yanında olduğu söylenen Deve Dede, kalede medfun bulunan İmdat Dede, saraçlarda vakıflar kahvesinde Yasin Dede, Sahipata Oğulları komutanlarından Yoncaaltı Camii yanındaki çeşme civarında medfun Ebu İshak, Namık Kemal İlköğretim okulu civarında Vesvese Dede, bu asra idhal edilen mübarek isimlerden bir kısmıdır.