Sürgün, katliam ve asimilasyon politikaları içerisinde bir varolma savaşı: Karaçay Türkleri | İscehisar Doğlat Köyü

Dr. Salih ÇİNPOLAT

Günümüzde Afyon ili İscehisar ilçesine bağlı Doğlat köyünde de yaşamlarını sürdüren Karaçayların ilk yurtları ve büyük bir kısmının hala yaşamlarını sürdürdüğü Karaçay- Malkar bölgesi, sadece Kafkasya’nın değil Avrupa’nın en yüksek dağları olan, Karaçayların Mingi Tav (Elbruz Dağı) (5642 m.), Dıh Tav (5203 m.), Koştan Tav (5145 m.) dediği dağların yer aldığı Kafkasya’nın Orta Kafkaslar olarak bilinen merkezi kısmında yer alır. Güneyde Abhazya ve Gürcü-Svanetya bölgeleri, batıda Rusya Federasyonu toprakları ile Adige bölgesi, kuzeyde Nogaylar, Abazinler ve Besleney- Kabardey Çerkezlerinin toprakları, doğuda ise Kuzey Osetya ile komşudurlar. Karaçayların yaşadıkları alan, doğuda Çerek ırmağının kaynak havzasından, batıda Laba ırmağı havzası boyunca uzanan ve Kafkas dağlarının en sarp ve yüksek bölümünü meydana getiren dağlık arazidir.5 Bu bölge içerisinde Karaçaylar, batıda, Büyük Zelencuk, Küçük Zelencuk ve Kuban Nehirleri ve kollarının aktığı vadilere ve Elbruz Dağı eteklerine yerleşmişlerdir. Doğuda, Malkarlıların yerleştiği bölgede ise, Terek Nehri, Malka, Kurkusun, Baksan (Bashan), Çeğem, Çerek, Lesken ve Uruh ırmak ve vadileri yer almaktadır. Çerek ırmağının bulunduğu vadiye, “Malkar Vadisi” adı verilmiş ve buraya yerleşenler “Malkarlı” adı ile anılmışlardır. Elbruz dağının batısında yer alan Kuban (Koban) ırmağının kaynak havzasında, yüksek vadilerdeki Hurzuk, Uçkulan, Kart Curt adlı köylerin bulunduğu bölgeye “Ullu Karaçay” adı verilmiş ve Elbruz dağının doğusundaki Bashan (Baksan) vadisinden göçüp buraya yerleşenlere de “Karaçaylı” denmiştir. Yani Karaçaylılar ve Malkarlılar birbirinden farklı dile, kültüre ve tarihe sahip iki ayrı halk değil, tersine aynı dil, kültür ve tarihi paylaşan bir Türk boyudur.

Karaçay Adı

Karaçay adı, Osmanlı kaynaklarında ilk olarak 6 Aralık 1582 tarihli bir fermanda geçmektedir. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan Mühimme Defterlerinin 44. cildindeki 222 hüküm numaralı bir fermanda, Osmanlı hazinesinin Azak yolu ile Demirkapı Şirvan’a ulaştırılmasında yardımlarından faydalanılan Karaçay Beyi Kaziy oğlu Mirzabek’e hizmetinden dolayı gönderilen hediyelerden söz edilmektedir. Rus kaynaklarında 1649 yılında Gürcistan’a giden Rus elçilerinden Fedot Elçin’in kayıtlarında “Karaçayev” ve “Karaçeyova Kabarda” şeklinde geçerken; Avrupa kaynaklarında 1635- 1653 yılları arasında Kafkasya’da bulunan İtalyan misyoner Archangelo Lamberti’nin notlarında “Caracioli” (Karaçaylı) şeklinde geçmektedir. Bunlardan önce 1404 yılında Kafkasya’da bulunan Başpiskopos Johannes de Galonifontibus kayıtlarında “Kara Çerkesler” olarak bahsedilen halkın da Karaçaylar olduğu anlaşılmaktadır. Karaçaylar arasında anlatılan bir rivayete göre, Karaçaylar önceleri Kırım civarında yaşarlarken burada çıkan siyasi karışıklıklar üzerine “Karça” adlı bir beyin önderliğinde Kuban ırmağının kaynak havzasına yerleşmişler. Karça adı zamanla Karaçay şekline dönüşmüş ve kabilesinin adı da Karaçay olmuş. Karça adının aslında başlangıçta “Karaca” “Karaça” “Karçıga” veya “Karçaga” olduğu ve bunlardan Karaçay biçimine dönüştüğü şeklinde görüşler de vardır. Karça’nın XVI. yüzyıl sonları ile XVII. yüzyıl başlarında (muhtemelen 1580- 1630 yıllarında) yaşadığı tahmin edilmektedir. Karça adının zamanla Karaçay’a dönüştüğü tezinden hareketle Karaçayların tarihini Karça ile başlatmak doğru olmaz. Karça’dan Karaçayların ilk kurucusu olarak değil, XVI. yüzyıl sonları ile XVII. yüzyıl başlarında Karaçayların lideri olarak bahsetmek daha doğru olur.

Karaçayların Kökeni

Karaçayların kökeni ile ilgili teorileri ve tarih boyunca Kafkasya’da yaşayan kavimler ile, bu kavimlerin Karaçayların etnik oluşumuna etkilerini şöyle ifade edebiliriz:

Kimmerler

Kimmerler, M.Ö. 13.yüzyıldan 8. Yüzyıla kadar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda, Kafkasya, Kırım ve Dinyeper havzasında meskun iken, Sakalar’ın (İskitler) gelmesi ile Kafkasya’ya yönelmişler Derbent ve Daryal geçitlerini aşarak Anadolu ve Mezopotamya topraklarına yayılmışlardır. Güneye göç eden Kimmer boyları Kafkas geçitlerini aşarken burada da kendilerinden önemli ölçüde nüfus bırakmışlardır. Eskiçağ tarihinde “Bozkır Göçebeleri”nin yaratmış olduğu “Atlı Kavimler Medeniyeti” veya “Bozkır Kurgan Kültürü”nün sahipleri olan Proto-Türk kavimleri Kafkasya’ya geldiğinde buradaki yerli kavimlerle karışarak “Maykop ve Koban” kültürlerini oluşturmuşlardır. Bu kültürün en önemli özelliği ise Türk kavimlerinin en eski mezar biçimi olan kurgan tipi mezarlardır. Kafkasya’da Kurgan Kültürünü yaratan Proto-Türk kavimlerinden Kimmer ve Sakalar’a ait arkeolojik bulguların en açık örneği M.Ö. IV. binden kaldığı sanılan Nalçik Mezarlığıdır. Bu mezarlık Zatişye bölgesindedir. Kurgan Kültürüne ait arkeolojik kalıntılar Malkar’da Bıllım Köyü yakınlarında ve Krasnodar bölgesinde; Karaçay’da Kelermeskiy, Novolabinskiy, Zubovskiy köyleri ile Cögetey şehri yakınlarında oldukça fazladır. Ayrıca Kimmerler’e ait avcılıkla ilgili eşyalar, silahlar, bakır ve tunçtan yapılmış oraklar günümüzde Karaçayların yoğun olarak
yaşadığı Kartcurt, Uçkulan, Teberdi, İndiş ve Sarıtüz köylerinde ortaya çıkarılmıştır.

Sakalar (İskitler)

Avrupalı, Rus ve Türk tarihçiler tarafından Sakaların İran kökenli, Slav ve Ural-Altay kökenli bir kavim oldukları yönünde çeşitli görüşler olsa da Heredotos Tarihinde Sakaların aslen Orta Asyalı bir kavim olduğu ve Massagetlerle (Hunlar) yaptığı savaşı kaybedince Kimmerlerin yaşadığı yerlere geldiği anlatılır. Hippokrates, Sakaların hayat tarzı ile ilgili verdiği bilgilerde onların pişmiş et yediklerini ve kısrak sütü içtiklerini ifade ettikten sonra bu sütten “hippage” denilen bir peynir yaptıklarını belirtir. Zeki Velidi Togan bunu “Kurut” olarak açıklarken Adilhan Adiloğlu buna karşı çıkarak “hippage”yi Karaçay- Malkar Türkçesindeki yoğurt suyu- peynir suyu anlamına gelen “hüppegi” kelimesi ile açıklamaktadır. Karaçay- Malkar Türklerinin peynir veya yoğurt suyundan lor peynirine benzeyen bir tür peynir yaptıklarını ve buna “hüppegi bışlak” adını verdiklerini vurgular. Ancak Tokat’taki Karaçaylar, peynir suyuna “hüppegi” demekte ve hüppegiden yapılanı da “çökelik” olarak adlandırmaktadırlar. Ama burada önemli olan “hüppegi” kelimesinin Karaçaylar tarafından kullanılıyor olmasıdır. Sakalar, et pişirmek için kapları olmadığında, etleri eti sıyrılmış kemikler üzerine koyarak pişirirler; yani hayvanın iskeletini ızgara olarak kullanırlardı. Bu uygulama halen Kafkasya meralarında Karaçay çobanlar tarafından devam ettirilmektedir. Heredot, İskitlerin “Tabiti” adını verdikleri Ocak Tanrıçasına çok önem verdiklerini ve ona taptıklarını yazmaktadır. İskitlerin Ocak Tanrıçasına verdikleri “Tabiti” adı ile Karaçay-Malkarların günümüzde dahi Ocak Tanrıçasına verdikleri “Tabu” ve “Tabıt” isimleri arasında büyük benzerlik vardır. Bu örnekler Karaçayların, Kimmerlerin ve Sakaların devamı olduğunun kanıtı olmasa da Karaçayların etnik-kültürel yapısının oluşumunda etkili olduklarını göstermektedir.

Hunlar ve Sabirler

Hunların M.S. 330’lu yıllarda Kafkaslara geldikleri ve Hazar denizinden Azak denizine kadar bütün Kafkasya coğrafyasını kontrol altına aldıkları belirtilmektedir. Fakat asıl Hun topluluğu 355-360 yıllarında Balamir Han komutasında dalgalar halinde göç ederek İtil ve Don ırmaklarını geçtikten sonra Terek ve Koban havzasındaki Alanları hakimiyetleri altına alarak bu bölgeye yerleşmişlerdir.

460’lı yıllarda Avarların saldırısı ile Kafkasya’ya yönelen Sabirler, bir süre burada Hun ve Ogur kabileleriyle birlikte yaşadılar. Fakat Sabirler, 506-558 yıllarında Koban Havzasında yaşamışlar ve bir dönem Kafkasya’ya hakim olmuşlardır. İran Kralı I. Hüsrev’in 545’teki Kafkasya seferi ile zayıflama sürecine giren Sabirler, merkezi idareden mahrum bir şekilde Koban, Terek, Kura, Rion ırmakları dolaylarında yaşamaya başlamışlardır. Ayrıca Karaçayların komşusu Gürcü-Svanlar eskiden Karaçay Türkleri için “Savar” Malkar Türkleri için de “Sabir” adını kullanmışlardır.

Hun Bulgarları (Kara Bulgarlar)

Batı Hunlarının bir kolu Bulgar Türklerinin 3.-4. Yüzyıllarda Kuban bölgesine yerleştikleri anlaşılmaktadır. Kök-Türklerin baskısı ile 560’lı yıllarda batıya yönelen Avarlar, Kırım ve Kafkasya’daki Hun-Bulgarlarını hakimiyeti altına almıştır. Bulgarların bir kısmı Avarların baskısı ile Kafkasya dağlarına sığınmışlardır. Bir kısım Bulgarlar Avarlar ile batıya giderken bir kısmı burada kalmış ve “Kara Bulgarlar” olarak anılmışlardır. 635 yılında Kubrat Han önderliğinde kurulan “Magna Bulgarya” (Büyük Bulgarya) devleti VII. yy. ortalarında Hazarların hakimiyetine girmiştir. Bulgarların bir kısmı Hazarların idaresine girerken; bir kısmı da Kafkasya’yı terk etmişlerdir.

V. F.Miller, V. Minorsky, Marqwart, E. P. Alekseyeva, M. Miller, A. Miller gibi tarihçi ve araştırmacıların Karaçayları, tarihte “Kara Bulgarlar” veya “Koban Bulgarları” şeklinde geçen Kafkasya Bulgarlarının devamı olarak kabul ettikleri belirtilmektedir. M. Fahrettin Kırzıoğlu da Bulgar Türklerinin Karaçay-Malkarların ataları olduğunu söylemektedir. İndiş Irmağı yakınları, Aşağı Çeğem, Laşkuta köylerinde bulunan arkeolojik eserler ile; Yukarı Çegem, Lıgıt, Kaşha-Tav yakınlarında ortaya çıkarılan mezarlar, Bulgar Türkleri ile Karaçay- Malkarlar arasındaki etnik ilişkiyi desteklemektedir. Ayrıca “Gudurgu” “Biturgu” “Bulungu” “Uçkulan” “Çılmas” “Bıllım” gibi köy isimlerinin de Bulgar Türklerinden kaldığı ileri sürülmektedir. 20 hektardan fazla alanı kaplayan, çevresi blok taşlarla çevrili, dokuz kulesi olan, yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte VIII. Yüzyılda Arapların Kafkasya saldırılarına karşı Bulgar ve Alanlar tarafından inşa edildiği tahmin edilen Humara Şehrinde 1960- 1962 yıllarında yapılan kazı çalışmalarında runik harfli özel bir alfabe ile yazılan kitabeler bulunmuştur. Karaçay- Malkar topraklarında bu kitabelerin    çoğu Soslanbek Y. Bayçora tarafından çözülmüş, kitabelerdeki kelimelerden bunların Türklere ait olduğu ispatlanmış hatta bazı kelimelerin biraz değişerek veya aynen Karaçaylar tarafından kullanıldığı belirtilmiştir.

Aslar- Alanlar

Alanlar, miladın ilk yıllarında Orta Asya’dan göç ederek Don ırmağı ile Kırım arasındaki geniş bir sahaya yerleştiler. M.S. 370-375 yıllarında gerçekleşen Hun baskısıyla As ve Alanların bir kısmı batıya doğru kaymış, bir kısmı da güneye doğru giderek Kafkasya dağlarına sığınmışlardır. M.S. 1000 yılı sonlarında Alanlar, Kuban ırmağının kaynak bölümlerinde -bugünkü Karaçay’da- merkezlenerek toplanmaya başladılar. Alan prensleri 921-925 yılları arasında Abhaz Kralı Gorgi’nin etkisiyle Hıristiyanlığı kabul ettiler ve çok sayıda taş kilise yaptırdılar. Bunlardan Karaçay’da Kuban ırmağı yamaçlarında Çuvana, Teberdi ırmağı yamaçlarında “Sıntı” adlarıyla iki Alan kilisesinden başka, Karaçay’ın Zelençuk ırmağı kıyılarındaki Arhız bölgesinde de bir Alan kilisesi bulunmaktadır. Çinlilerin “Alang-ni” ve “An-tsi”, Romalıların “Alani”, Bizanslıların “Asioi” dedikleri Alanlar, bazı tarihi kaynaklarda “As” olarak geçmektedir. Ebul Fida’nın kayıtlarında As ve Alanlardan Türk kavmi şeklinde söz edilmektedir:

“Ancaz’ın doğusunda deniz kıyında bir Alan şehri vardır. Türk olan Alanlardan bir topluluğun iskan olduğu bir şehirdir. Bunlar Hıristiyanlaşmışlardır. Alanlar bu bölgede kalabalık bir kavimdir. Alan’ın arkasında Babul Ebvab vardır. Al-As denilen bir Türk kavmine komşudurlar.”

Said el-Mağribi de “Kitab el-Coğrafya” adlı eserinde bu konuda “Gürcistan’ın doğusunda Alan ülkesi bulunur. Bunlar Hıristiyan Türklerdir. Alanlardan sonra Türklerden As denen bir kavim vardır.” Kaziy T. Laypan, ve İsmail M. Mızı, başta olmak üzere genel olarak Karaçay- Malkarlı tarihçilerin büyük çoğunluğu As-Alanların bugünkü devamının Karaçay- Malkar Türkleri olduğunu savunmaktadırlar. Buna en güçlü dayanak olarak da Karaçay-Malkar Türkçesinde kardeş, dost, arkadaş anlamında bir hitap şeklinde kullanılan “Alan” sözü gösterilmektedir. Bu gün kendilerini As-Alanların devamı sayan Osetler eskiden Karaçay-Malkar Türklerini “Asi” ve “Asson” şeklinde, Malkar ülkesini “Asiyag” ve Karaçay ülkesine de “Tstur-Asiyag” (Ustur Asiya) şeklinde adlandırmışlardır. Yine Gürcü-Megreller, Karaçaylıları “Alani” şeklinde adlandırırken, Abhazlar da “Azuho” ve “As” şeklinde adlandırmışlardır. As-Alanların Türk veya İrani bir kavim oldukları konusunda tartışmalar devam etse de Karaçayların etnik oluşumunda önemli etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz.

Hazarlar

Aşağı Volga (İdil), Dağıstan, Kuban boyları, Azak denizi çevresi ve Karadeniz’in kuzeyinde Orta Dinyeper’e kadar uzanan geniş sahadaki Hazar Kağanlığı 8. Yüzyıl içinde siyasi, askeri ve ekonomik yönlerden mühim bir faktör teşkil etmiştir. 10 yüzyılda Hazar İmparatorluğunun çökmesiyle Hazarlardan pek çok aile Kafkasya’da Adigeler arasına sığınmış ve onlara karışmışlardır. Kabardeylerin ilk atasının “Kabarda Tambiy” adlı bir prens olduğu, bunun da Hazarların Kabar boyundan olabileceği belirtilmektedir. Hazar örf ve adetleri, sanatları, giyim kuşamları, daha açık bir ifadeyle Hazar kültürü çok geniş bir sahaya yayılmış, pek çok milletin kültürünü etkileyerek onların gelişmesine yardım etmiştir. Rus bilim adamları Hazar kültür çevresinin devamını Karaçay- Malkarlılar, Tatarlar ve diğer Kafkasya halkları ile Karaimler arasında aramışlardır. Bugün Polonya ve Rusya’da yaşayan Karaim (Karay) Türkleri, Kıpçak ve Hazarların karışımından ortaya çıkmış ve Hazar Yahudiliğini günümüzde de yaşatan bir Türk boyudur. Karaimlerin Polonya’ya Kafkasya’dan gittiklerini ispatlayacak dil ve kültür verileri mevcuttur. Bu veriler bize Hazar kültürünün Kafkasya’daki mirasçılarının kimler olduğunu da belgelemektedir. Bunlar Karaçay- Malkarlılardır. Çünkü bugün Polonya’daki Karaimler ile Kafkasya’daki Karaçay- Malkarlıların dilleri dışında hiçbir dilde rastlanmayan bazı ortak kelimeler vardır. Gelin tarafının damat tarafının akrabalarına gönderdiği hediyeler anlamına gelen “berne” kelimesi bunlardan biridir. Hazarların, Musevilik dininin Karai mezhebini benimsediklerinden hareketle Hazar Türklerinin devamını Karaylarda, Balkarlarda ve Karaçaylarda aramak uygun düşmektedir.

Kıpçaklar- Kumanlar

Kıpçak Türkleri önceleri İrtiş- Talas sahasında yaşarken 1060 yılından itibaren vaktiyle Peçeneklerin işgal ettiği Karadeniz kuzeyi bozkırlarına gelmişler, kısa bir süre sonra da doğuda Balkaş- Talas havzası, batıda ise Tuna Havzasına kadar geniş bir sahaya yayılmışlardır. Kafkasya’da Koban Irmağı havzasından Dağıstan’a kadar uzanan bölgeleri de içine alan bu geniş saha kuzeyde İtil Bulgarları sınırına kadar uzanmaktadır. Doğu Avrupa ile Batı Sibirya bozkırlarının tamamını içine alan Kıpçak sahası daha o tarihten itibaren İslam kaynaklarında “Deşt-i Kıpçak” (Kıpçak Bozkırı) adını almış, Bizans-Latin kaynaklarında da “Komania” şeklinde anılmıştır. 1223 yılında Moğollar ile karşılaşan Kıpçaklar, Alanlar ile ittifak etmişler. Daha sonra ittifak bozulmuştur. Moğollar önce Alanları yenmişler sonra Kıpçaklar üzerine yürümüşlerdir. Bunun üzerine Kıpçakların bir kısmı kuzeydeki bozkırlara kaçarken, bir kısmı da Kuban Bulgarları ve Alanlar ile birleşerek Kafkas dağlarına sığınmışlardır. Karaçay- Malkar etnik yapısının oluşumunda bu tarihi olayların etkisi büyüktür. Moğolların istilası sonucu Deşt-i Kıpçak ve uzantısı Kafkasya’da olan Altınorda Devleti kurulmuştur. Bu devletin yönetim tabakası Moğollardan oluşurken, ordunun ve ahalinin çoğunluğu Kıpçak’tı.

1395 yılında Altınorda hükümdarı Tohtamış Han ile Emir Timur arasında Terek nehri civarında yapılan savaşta Tohtamış Han ağır bir yenilgiye uğramıştır. Timur’un ordusu tarafından tamamen yok edilme korkusuyla kaçan Kıpçak ve Bulgar kökenli askerler Kafkasya dağlarındaki yüksek ve kuytu vadilere sığınmışlardır. Yaşanan bu olayların etkisiyle yüksek dağ vadilerine sığınan Hun, Bulgar, Sabir, Alan ve Kıpçak kabileleri Karaçay-Malkar Türklerinin temelini oluşturmuşlardır. Kafkasya’da Karaçay –Malkar bölgesinde Kıpçaklara ait arkeolojik eserler, mezarlar ve heykeller, Kıpçakların bu bölgenin etnik ve kültürel yapısının oluşumunda oldukça etkili olduklarını belgelemektedir. Milletlerin kimliğini belirleyen en önemli unsur dil olduğuna göre Karaçay- Malkar Türklerini de Kıpçak-Kuman Türklerinin devamı saymak gerekir. Çünkü Karaçay- Malkar Türklerinin konuştuğu dil, ana çizgileri ile tipik bir Kıpçak Türkçesidir. Karaçay-Malkar Türkçesinde Hun-Bulgar dilinden kalma çok sayıda kelime bulunmakla birlikte Karaçay- Malkar Türkçesinin kelime hazinesinin tamamına yakını Kıpçak Türkçesine aittir.

XIV. Yüzyıl başlarında Avrupalı misyonerlerin Kıpçak Türkleri arasında Hıristiyanlığı yaymak ve Kıpçak Türkçesini Avrupalılara öğretmek amacıyla hazırlanan “Codex Cumanicus” adlı eserde kullanılan Kıpçak-Kuman Türkçesi ile bugünkü Karaçay- Malkar Türkçesi neredeyse aynıdır. Eserdeki kelime hazinesinin dörtte üçünden fazlası şekil ve anlam bakımından Karaçay-Malkar Türkçesinde mevcuttur.4Tarihi araştırmalar 17. yüzyılda, Elbruz dağının doğu eteklerindeki Bashan (Baksan) vadisinin yukarı kısımlarında, Kıpçak kökenli Karça, Navruz, Budyan, Adurhay, Botaş ve Abazin kökenli Tram klanlarının yaşadıklarını ve bunlara Kabardey prenslerinden Tohçuk (Dohşuh) ve Tambiy soylarının katılmasıyla Karaçay halkının çekirdeğinin oluştuğunu göstermektedir. Karaçaylar daha sonra Yukarı Bashan’dan Elbruz dağının batısındaki Yukarı Kuban-Hurzuk vadilerine göç ettiler ve burada çoğalarak günümüzdeki Karaçay halkını oluşturdular.

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Karaçay-Malkarlar, tarih boyunca Kafkasya’da hakimiyet kuran Kimmer, İskit, Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Proto-Türk ve Eski Türk kavimleri ile çeşitli Kafkas halklarının etnik ve sosyo-kültürel bütünleşmesinden ortaya çıkmış bir Kafkasya halkıdır.

XIV-XVII. YY’larda Karaçaylar

Rus yazılı kaynaklarında Karaçay adı ilk defa 1649 yılında geçmektedir. Gürcistan’a giden Rus elçilerinden Fedot Elçin’in notlarında “Karaçaeva Kabardi” ve “Karaçai” şeklinde geçen ifadede Karaçayların tam olarak nerede yaşadıkları anlatılmasa da tarihçi H. Laypanov ve Arkeolog E.P. Alekseyeva Karaçayların XIV-XVII. Yüzyıllarda Bashan’da ve Kuban Irmağının kaynak bölgesinde yaşadığını belirtirler. Karaçaylar XVI. yy sonlarında Kabardey çerkeslerinin baskıları sonucu Bashan’dan Elbruz dağının batısındaki Kuban vadisine göç etmişlerdir. İtalyan misyoner Archangelo Lamberti’nin 1654 yılında “Relationa Della Colchide Boggi Detta Mengrellia” adıyla Napoli’de yayınlanan eserinde “Caracioli” (Karaçaylı) şeklinde geçen Karaçaylar, onlarla ilgili haritada Elbruz dağının batısında, şimdiki “Ullu Karaçay” bölgesinde gösterilmiştir.

Karaçayların Müslüman Oluşları

Geleneksel Türk Dinindeki “ıduk yer-sub” (kutsal yer-su) inanışıyla bağlantılı olarak bazı dağların, suların, ağaçların sahibi/tanrısı/ruhu olduğuna inanan Karaçaylar, Elbruz Dağı eteklerine gelip yerleştikleri zaman bu dağa kendi dillerinde “sonsuz ebedi dağ” anlamına gelen “Mingi Tav” adını vermişler. Kendilerini de Tanrı kabul ettikleri bu dağın kulları olarak görüp “Mingi Tavnu Kulları” adını benimsemişlerdir. Hemen her Türk boyunda kabul edilen ve lehçe farklılıklarına göre birbirine yakın kelimelerle ifade edilen “Tengri” Karaçaylarda “Teyri” şeklinde kullanılmakta ve “yüce/gök tanrı” anlamına gelmektedir. Bununla birlikte Politeist anlayışı yansıtacak şekilde “Tabu” (ev ve aile ocağını koruyan tanrı) “Çoppa” (ziraat tanrısı) “Umay” (çocukları koruyan tanrı) “Gollu” (bereket tanrısı) “Apsatı” (av ve av hayvanları tanrısı) “Gori” (rüzgar tanrısı) “Şıbla” (yıldırım, şimşek ve gök gürültüsü tanrısı) “Eliya” (yüksek dağların tanrısı) “Cer İyesi” (yeryüzü topraklarının tanrısı) “Suv Anası” (Irmakların ve göllerin koruyucu tanrıçası), “Cek” (yeraltında yaşadığına inanılan kötü karakterli ruh/şeytan) “Celmavuz” (bir tür ejderha olarak düşünülen kötü karakterli tabiatüstü varlık) “Obur” (özellikle yeni doğan çocukları kaçıran cadı, hortlak) “Emegen” (su kaynaklarının çıktığı yerde bulunan kötü karakterli dev)… gibi birçok tanrı, ruh veya doğaüstü güçlere inanıyorlardı. Karaçaylar hakkında notlar tutan seyyahlar onları, Müslüman olmadan önce “putperest” ve “pagan” olarak nitelemektedirler. Toplumsal yaşamları ve gelenekleri incelendiğinde Karaçayların önceleri Animist- Naturalist sapmalar gösteren eski Gök Tanrı Dini müntesibi oldukları anlaşılmaktadır.

Hıristiyanlık, Kafkasya’da VI. Yüzyılın başında yayılmaya başlamıştır. Hıristiyanlığın yayılmasında Bizans’ın ve Bizanslı din adamlarının büyük etkisi olmuştur. Karaçaylar Hıristiyanlığı kabul etmiş olsalar da eski pagan inançlarını tamamen terk etmemişlerdir. Hıristiyanlık, Şamanist ve Pagan inançları ile karışarak semavi bir din olma özelliğini kaybederek çok tanrılı bir görünüm kazanmıştır. Kafkasya bölgesi İslam’ın erken dönemlerinde (643) İslam dini ile karşılaşmasına rağmen bölgedeki ulaşım zorluğu, kabileler arasındaki dil farklılıkları, Müslüman tacirlerin dikkatini çekecek derecede ticari canlılığın olmaması ve ciddi bir dini tebliğin olmaması gibi sebeplerle dağlık bölgelere doğru İslamlaşma hareketi hızını kaybetmiştir. Kafkasya’nın en dağlık bölgelerinden Elbruz Dağının eteklerinde yaşayan Karaçaylar XVIII. Yüzyılın sonları gibi geç bir dönemde İslam dinini benimsemişlerdir. 17. yüzyıl başındaki savaşta Kırım Hanı, Karaçaylara İslam’ı kabul ettirmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır. Karaçay-Malkarlar 1782 yılında Kabardeylerin Abuk soyundan İshak Efendi adlı bir din adamı vasıtasıyla İslam’ı kabul etmişlerdir. Karaçay’a gelerek halka İslamiyet’i öğreten bir hocanın da (Kumuklu Aliy) Karaçaylar arasında İslamiyet’in yayılmasında önemli rolleri vardır. Osmanlı devletinin Kafkasya Soğucak valisi Ferah Ali Paşa’nın da (1780-1784) Karaçayların İslam dinini kabul etmesinde etkisi büyük olmuştur. Ferah Ali Paşa’nın bölge halkının ileri gelenleri ile istişare toplantıları yapması, halkın gelenek, görenek ve adetlerini, yaşam biçimlerini inceleyip araştırması, kendinin ve askerlerinin ve askerlerinin evlendikleri kızlara çok iyi din eğitimi vermeleri, kızların da ailelerine İslam dinini anlatmaları İslam dininin yayılmasında etkili olmuştur.

Karaçayların Osmanlı ve Rusya İle İlişkileri

1783 yılında Ruslar Kırım’ı Osmanlılardan aldıktan sonra, Kuban ırmağı Osmanlılar ile Ruslar arasında sınır kabul edildi. Kuban ırmağının her iki tarafında da Karaçaylar yaşadığından bu durum Karaçaylar açısından çok zor bir döneme girildiğinin işaretiydi. Rusların desteklediği Kabarteyler Karaçaylara baskıyı artırınca, Karaçaylar Osmanlıya yaklaştı. Osmanlılar Karaçay bölgesinin stratejik önemini de dikkate alarak bölgeye Batal Paşa komutasında 30.000 kişilik bir ordu gönderdi. Ancak bu ordu Tohtamış ırmağı yakınlarında Ruslara yenildi. Batal Paşanın bu savaştaki kahramanlığından dolayı savaşın yapıldığı yerde kurulan kasabaya Ruslar Batalpaşinsk adını vermiştir. Bu kasaba şu anda Karaçay- Çerkes Özerk Cumhuriyetinin başkenti Çerkessk’dir. 1804 yılındaki Kafkasyalılar ile Rusların savaşında Karaçaylar Ruslara karşı ön saflarda savaştı. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşı sonundaki Bükreş Antlaşmasına göre Karaçay bölgesi Rusya sınırlarında kalmıştır. Karaçaylar 1822’de Rus tabiiyetinde oldukları ilan edilince ayaklandılar. 1826’da Osmanlılardan yardım istediler. Anapa Muhafızı Hasan Paşa Karaçaylara yardım sözü verse de gereken desteği vermemiştir. General Emenual’ın tehditleri karşısında Karaçaylara, Kuban ırmağının Osmanlı-Rus sınırı olduğu ve Rus nüfuzunu kabul etmeleri gerektiği söylenmiştir. Osmanlıların atadığı Karaçay valisi İslam Kırımşavhal ile diğer Karaçay prensleri arasında Osmanlı ve Rus yanlısı olma konusunda görüş ayrılıkları çıkmıştır.

1828’deki Hasavka savaşında Karaçay Duda oğlu Tengizbiy ve Kabardey Atajuk, Karaçay bölgesine çıkan ve Karaçaylardan başka kimsenin bilmediği gizli yolları Ruslara rehberlik ederek göstermiştir. Karaçaylar, General Emanuel komutasındaki Rusları “Aman Nıhıt” geçidinde beklerken, Ruslar arkadan dolaşarak Hasavka geçidine ulaştılar. Buradaki az sayıda Karaçay, Ruslara karşı koymaya çalışsa da yenilerek teslim olmak zorunda kaldılar. Karaçay valisi Kırımşavhal oğlu İslam’ın Ruslara kılıcını teslim etmesiyle Karaçaylar üzerindeki Rus hakimiyeti başlamış oldu. Kırımşavhal, Koçak, Duda, Karabaş soylarına mensup bazı prensler Rus çarına bağlı kalacaklarına dair bir mektup yazıp söz verseler de Karaçayların çoğunluğu bu duruma karşıydı. Nitekim 1835- 1837, 1845-1846, 1853-1855 yıllarında Ruslara defalarca isyan ettiler. 1864 yılında Dağıstanlılar ve Çeçenlerden sonra Çerkeslerin de Ruslara yenilmesi ile Kafkasya Rusların eline geçti. Ruslar her Kafkas kabilesine özel bir idare sistemi kurdular. Karaçay- Malkarları da ikiye böldüler. Kuban ırmağının yukarı kısmında yaşayanlar Kuban Eyaleti’ne, Orusbiy, Çegem, Holam, Malkar ve Bızıngı’da yaşayanlar da Terek Eyaleti’ne bağlandılar. 1873 yılında Karaçaylar tekrar ayaklandılar ve Ruslar bu isyanı güçlükle bastırdı.

Karaçayların Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçlerinin Nedenleri

Sosyal Nedenler

Karaçay- Malkar toplumu başlangıçta Biy (Prens), Özden (Soylular), Kul (Köleler) olarak tabakalara ayrılmışken, nüfusun artması, toprakların genişlemesi, sosyal ilişkilerde ve ekonomideki gelişmelerle toplumda yeni tabakalar oluştu. Bunlar: “Biy” veya “Tavbiy” (Prensler), “Çanka” (Siyasi ve ekonomik gücü azalan prensler), “Özden” (Soylular), “Kara Özden” (İkinci sınıf soylular), “Kul” (Köleler) şeklindedir. Ayrıca XVIII. Yüzyıl sonlarında İslam dininin yayılması ile “Mollalar” denilen din adamları sınıfı oluşmuştur. Mollalar, Prenslerin himayesindedir ve halk onların geçimini sağlamak zorundadır. Bu durum halka zor gelse de Prenslerin emriyle yapılmaktadır. 1868 yılında Rusya tarafından kölelik resmen kaldırıldı. Ancak kölelerin azat olabilmeleri prenslerine bir bedel ödemeleri gerekiyordu. Özgür olmak için ellerinde olanı prenslere veren köleler, geçimlerini sağlamak için zenginlerden toprak kiralamak zorunda kalmıştır. Ancak borçlarını ödeyemeyen ve faizle borçları artan köleler, ömür boyu gizli bir kölelik şeklinde beyler veya prenslere çalışmak zorunda kalmıştır. Rus yanlısı olan bazı prens ve asilzade aileler Karaçay topraklarının büyük çoğunluğunu ele geçirmişti. Sınıf çatışmaları ve ekonomik eşitsizliğin artmasıyla huzursuz olan bazı zengin aileler ve kaybedecek bir şeyi kalmayan topraksız köylüler Osmanlı topraklarına göç etmişlerdir.

Ekonomik Nedenler

Kölelik sistemi kalktığından ellerindeki toprakların işlenmesinde sıkıntı çeken asiller, siyasi gelişmelerin de etkisiyle topraklarını satamaz duruma gelme ya da değerinde satamayacakları endişesiyle, ellerindeki toprakları bir an önce satıp bu parayı Osmanlı topraklarında değerlendirmek istemişlerdir. Ancak bu durumda olanların çok az olduğu tahmin edilmektedir.

Siyasi Nedenler

1783 yılında Kırım’ın Rusların eline geçmesinden sonra Kuban ırmağı Osmanlılar ile Ruslar arasında sınır kabul edilmiştir. Rusların desteklediği Kabardeyler Karaçaylara baskılarını artırmışlardır. Bu durum Karaçayları Osmanlılara yaklaştırmıştır. Rus idaresine girmek istemeyen Karaçayların 1822, 1835- 1837, 1845-1846, 1853-1855 yıllarındaki isyanları kanlı bir şekilde bastırılmıştır. 1860 yılında Karaçayların Kuban Eyaletine, Malkarların Terek Eyaletine bağlanarak Karaçay-Malkar halkının ikiye bölünmesi göçün siyasi sebeplerindendir.

Dini Nedenler

XVIII. yüzyıl sonlarında Müslüman olan Karaçaylar, dinlerini yaşamakta çektikleri sıkıntıları ve Rusların baskısı sonucu ilerde çıkabilecek sorunlar da hesaba katarak, Müslüman Osmanlı topraklarına göçü “hicret” olarak değerlendirmişlerdir. 1900’lü yılların başında hac amacıyla Mekke ve Medine’ye giden birkaç Karaçaylı dönüşte Şam’da daha önce Kafkasya’dan buraya gelen Karaçaylarla görüşmüş ve hicret etmeye karar vermişlerdir. Karaçay bölgesine dönen hacılar halka Şam vilayetinin güzelliğinden, Mekke ve Medine’ye yakınlığından ve yakın gelecekte Rusların çok büyük zulümler yapacaklarından bahsederek hicret edilmesi gerektiğini anlatırlar. 1870’li yıllarda Batalpaşinski (bugünkü Çerkessk) şehrinde görev yapan Rus idarecisi Gregoriy Stepanoviç Petrov’un Karaçaylar ile ilgili notlarında bahsettiğine göre, Karaçayların efsanevi atası Karça ve kabilesi, Hudes sonunda Kuban ırmağı kıyısında yaşarken şiddetli bir yağmurun yağdığı gece buraya düşen büyük bir meteor taşının şiddetli gürültüsünden çok korkmuş endişelenmişler. Ancak sabah olup da herkesin hayatta olduğu anlaşılınca, bu meteor taşı parçalanıp dağılıncaya kadar burayı terk etmeyeceklerine yemin etmişler. Karaçaylar, bu taşa “Karaçaynı Kadav Taşı” (Karaçay’ın temel taşı) adını vererek zamanla onu kutsallaştırmış ve ona tapınmaya başlamışlar. Mara’daki kömür işletmelerinin sahibi N. Utyakov adlı bir Rus 1872 yılında değirmen taşı yapmak için bu kayadan bir parça kırmış, bunun üzerine bazı Karaçaylılar, “Karaçaynı Kadav Taşı”nın parçalandığı, Karça’nın yemininin bozulduğu ve bir anlamının kalmadığı, artık yeni bir yurt aramak gerektiği şeklinde cahil halka propaganda yapmışlardır. “Karaçay’ın temel taşı” konusundaki inançlar ve onun parçalanması da göçün dini bir nedeni olarak belirtilebilir. Burada “Karaçaynı Kadav Taşı” ile ilgili inanışlar ile, Uygurların “Türeyiş Destanı”ndaki taş inanışı arasındaki benzerliği de belirtmek gerekir.

Karaçayların Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçleri

Karaçay-Malkarların, Kafkasya’dan Anadolu’ya 1828 yılındaki Hasavka savaşından sonra başlayarak 1862-1865, 1877-1878, 1890-1908 yıllarında gruplar halindeki göçlerini 1921 ve 1948 yıllarındaki iltica hareketleri izlemiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrası yıllar ile 1905 civarında Karaçay-Malkarların göçünün yoğunlaştığı bilinmektedir. Tokat’taki Karaçayların 1880’lerde göç ettiklerini söyleyebiliriz. Kafkasya’dan Anadolu’ya göç eden Karaçayların sayısını tam olarak tespit etmek güçtür. Çünkü göç edenler, geldikleri yerlere ve etnik kökenlerine göre iyice belirtilmemiş genel olarak “Çerkes” ve “Muhacir” olarak ifade edilmiş ve kaydedilmişlerdir. Ayrıca göçmenlerin çoğunun Rusya’dan izin almadan göç etmesi ve Rusya’nın dünya kamuoyunu yatıştırmak için göç edenlerin sayısını daima düşük göstermesi de Karaçayların sayısını tespit etmemizi zorlaştırmaktadır. 1885 yılındaki takriben 500 aileden oluşan toplu göç grubundan yaklaşık 200 ailenin Tokat iline yerleştirildiği tahmin edilmektedir.

Türkiye’deki Karaçay-Malkar Köyleri

Karaçaylar Kafkasya’dan Anadolu’ya göç ettikten sonra Osmanlı Devleti tarafından kendilerine birçok kolaylıklar sağlanmış, onlar da Anadolu’nun değişik yerlerine yerleşmişlerdir. Türkiye’deki Karaçay nüfusu üzerine araştırma yapanlar sayının 20.000 veya biraz fazla olduğunu belirtmektedirler. 1920 yılında Rusların Kuzey Kafkasya’ya hakimiyetlerinden sonra 1921-1948 yılları arasında özellikle Malkar kökenli sığınmacılardan İstanbul’a, İzmir’e ve Bursa’ya yerleşenler olmuştur.

Günümüzde Türkiye’deki Karaçay köylerin adları ve bağlı oldukları il ve ilçeler şunlardır:

* Eskişehir’in Han ilçesine bağlı Akhisar köyü.
* Tokat ili Sulusaray ilçesine bağlı Arpacıkaraçay köyü.
* Konya ili Sarayönü ilçesine bağlı Başhüyük kasabası.
* Eskişehir ili Çifteler ilçesine bağlı Belpınar köyü.
* Sivas ili Yıldızeli ilçesine bağlı Emirler köyü.
* Tokat ili Almus ilçesine bağlı Çilehane köyü.


* Afyon ili İscehisar ilçesine bağlı Doğlat köyü.


* Afyon ili İscehisar ilçesine bağlı Doğlat köyü.
* Kayseri ili Pınarbaşı ilçesine bağlı Eğrisöğüt köyü.
* Eskişehir ili Sivrihisar ilçesine bağlı Ertuğrul (Yakapınar) köyü.
* Eskişehir ili Han ilçesine bağlı Gökçeyayla Köyü.
* Ankara ili Gölbaşı ilçesine bağlı Yağlıpınar köyü.
* Eskişehir ili Han ilçesine bağlı Yazılıkaya köyü.
* Yalova İline bağlı Çiftlikköy Kasabasında 20 hane.

İscehisar Doğlat Köyü

Yararlanılan Kaynaklar

Salih Çinpolat, Karaçay Halk İnanışları Ve Uygulamalarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi (Tokat Örneği)

Abdullah Saydam, “Kırım ve Kafkasya’dan Yapılan Göçler ve Osmanlı İskan Siyaseti” (1856-1876)

Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. cilt

Ufuk Tavkul, Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür

Yusuf Karaca, Karaçay Türklerinde Dini Hayat (Başhüyük Kasabası Örneği)

Ufuk Tavkul, Karaçay-Malkarlıların Kökeni Üzerine Düşünceler

Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler

Ufuk Tavkul, Karaçay-Malkar Soyo-Kültürel Yapısının Etnik Kökenleri ve Kültürleşme

Harun Güngör-Ünver Günay, Türklerin Dini Tarihi

Şaban Kuzgun, Hazar ve Karay Türkleri

Cemal Reşid Ahmed, Ataların Karşılaşması-Derbent ve Şervan Ülkesinde Kürtler ve Alanlar

Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri

Feher Geza, Bulgar Türkleri Tarihi

Fahrettin Kırzıoğlu, Dede Korkut Oğuznameleri Coğrafyası ve Düşünceler

Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri

Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş

İlhami Durmuş, İskitler- Sakalar

*Bu çalışmanın tüm hakları,

Salih ÇİNPOLAT’a aittir.

Kaynak link:
https://www.kenandabirkuyu.com/surgun-katliam-ve-asimilasyon-politikalari-icerisinde-bir-varolma-savasi-karacay-turkleri (Erişim:09.04.2019)