Sinanpaşa (Sincanlı) Evliyaları

Abdulhalim DURMA /Evliyalar Şehri Afyonkarahisar / Amasya 2009

XVI. asırda nahiye olan Sincanlı’da dört zaviye var iken, XIX. yüzyılda bu sayının ona çıktığı görülür. XVI. yüzyıldaki zaviyelerden Elvan Paşa Köyündeki Elvan Paşa Zaviyesi aynen varlığını korumuştur. Musa Hacı Zaviyesi ise XIX. yüzyıl belgelerinde geçen Hacı Paşa köyünde olduğu kaydedilen Hacı Musa (Şeyh Musa) Zaviyesi olmalıdır. Yine XVI. yüzyılda Seydi Köyünde var olduğu kaydedilen Mustafa Seydi Zaviyesi XIX. yüzyıl kayıtlarında Seydi Dede veya sadece Seydi Zaviyesi şeklinde yazılmıştır. XVI. yüzyılda var olan Kayadibi Köyündeki Şeyh Zekeriyya Zaviyesine ise rastlanmamaktadır. Buna karşılık Bulca Köyünde Arslan Bey ve Hoca Fakih (Çiftlik-i Hoca Fakih) zaviyeleri Hacı Paşa Köyünde Divan Baba (Divane Baba), Karaca Ahmet Köyünde Şeyh Hızır ve Saraycık Köyünde Hızır Bali zaviyelerinin bulunduğu belgelerde kaydedilmiştir.

Üçler Bulduk’un çalışmasından öğrendiğimize göre60, emekliye ayrıldıktan sonra Rum Beylerbeyi Sinan Paşa (Paşa Dede) bütün mülklerini kurdurmuş olduğu külliyeye vakfeder. Karahisar’daki mülkleri, külliye vakıflarının ancak küçük bir kısmını oluşturur. Onun Karahisar dışındaki mülklerinden bir kısmı Tire’de 60 dükkan, iki çarşı ve han, Yenişehir’de iki köy, Simav’da Funducak Hamamı, Sivas’ta 69 dükkanlı bezzazlar çarşısı, Kubbeli Han ve çok sayıda zımmi evi ve dükkanı şeklinde görülmektedir. Anlaşılmaktadır ki, külliyenin vakıfları büyük gelirlere sahiptir. 1524 yılındaki külliye görevlilerinin sayısı 26 kişiyi bulmaktadır. Külliyenin merkezi camidir ve iki yanında tabhane yer alır. Caminin yanı sıra bir ahır yerinin bulunması ve imaretin hizmet vermesi, külliyenin özellikle yol üzerinde inşa edildiğini ve bu yolu kullananlara hizmet verdiğini göstermektedir. Vakfiyede caminin bir cuma camisi olduğu bilhassa vurgulanır ve gelen gidenin kendisi ve atının üç günlük ihtiyacı imaretten ücretsiz olarak karşılanır. Bugün Sinanpaşa adıyla anılan ilçe merkezinde külliye cami, misafirhane, mektep, imaret, imarete bağlı fırın, mahzen, mutfak ve hamam, ahır gibi yapılardan oluşmaktadır. Bunlara Sinan Paşa’ya ait türbe ile cami avlusundaki şadırvan da ilave edilebilir. Evliya Çelebi Seyahatname’sinde külliye içinde bir medrese bulunduğunu bildirse de ne vakfiyede ne de başka bir kaynakta bundan söz edilmez.

Şehir merkezine 25 km. uzaklıktaki Sinanpaşa ile Afyonkarahisar arasında bulunan Boyalıköy’de iki türbeden oluşan küçük bir yapı topluluğu vardır. Sanat tarihi kaynaklarında uzun süre medrese olarak tanımlanan bu eserin, yapılan araştırmalardan sonra bir zaviye ve iki türbeden meydana geldiği anlaşılmıştır. Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kaynaklarda 1210 tarihine rastlanmıştır. Bu durumda XIII. yüzyıl eseri olan bu iki türbe ile zaviyenin Mimar Kureyş Bin Oğuz tarafından yapıldığı ileri sürülmüşse de bu iddia da kesinlik kazanamamıştır. Evliya Çelebi bu yapı topluluğunun XVII. yüzyılda Bektaşi tekkesi olarak kullanıldığını ileri sürmüştür. Yapının bütünü 22 m. uzunluğunda ve 15 m. genişliğindedir. Duvarlarında düzgün olmayan yontma taşlar kullanılmış, kemerlerde tuğlalara yer verilmiştir. Bu arada yer yer eski bir Bizans yapısından toplanan malzeme de burada kullanılmıştır. Dergâh olarak nitelenen bu yapının girişinde iki büyük oda, ortada yarım kubbelerle desteklenen küçük bir kubbenin örttüğü avlu, bunun da çevresinde üçer oda bulunmaktadır. Bu binanın doğusunda ve onunla aynı yükseklikte düzgün kesme taşlardan yapılmış olan türbeye, Eyvan Türbe ismi verilmiştir. Yer yer tuğla hatılların kullanıldığı bu türbenin cephe kaplamaları yerlerinden sökülmüştür. Selçuklu dönemi türbeleri ile benzerlik gösteren dikdörtgen planlı türbenin altında mumyalık (mahzen) bunun üzerinde de lahdin bulunduğu bölüm vardır. Bunun üzeri de çapraz tonozla örtülmüştür.

Zaviye ve Eyvan Türbe’nin kuzeyinde hanikâhın karşısında kümbet biçiminde bir türbe bulunmaktadır. Piramidal sivri bir külahla örtülen yapının dört köşe kaidesi üzerine sekizgen planda türbe oturtulmuştur. Değişik renklerde kesme taşlardan yapılmış olan bu kümbet düzgün bir işçilik göstermektedir. Bu kümbet de ölünün gömüldüğü mahzen kısmı (mumyalık) ile sandukanın bulunduğu üst kattan meydana gelmiştir. Güney cepheden iki taraflı merdivenlerle sandukanın bulunduğu giriş kapısına çıkılmaktadır. Giriş kapısı iki sıra halinde düzgün geometrik şeritlerden oluşan bir bezeme ile süslenmiştir. Kapı üzerindeki dikdörtgen boşluğun kitabeye ait olduğu sanılmaktadır. Ancak, bugün bu kitabeden herhangi bir iz bulunmamaktadır. Kümbetin dış duvarlarında piramidal kubbeye yakın alanda çepeçevre bezemeli bir kuşak dolaşmakta olup, buradaki motifler de giriş kapısı çevresindeki bezemelerle aynıdır.

Esas türbe kısmı sekizgen olup ortada bir sanduka bulunur. Sanduka sonradan tamir görmüştür. Üzerinde çok az da olsa yeşil çini levhalar kalmıştır. Ġçeriyi doğu ve batı cephelerinde simetrik olarak bulunan iki pencere aydınlatır. Mihrabı bulunan türbe içten kubbeli, dıştan da piramidal şekildedir. Mahzendeki mumyalık bölümünün üzeri de çapraz tonozla örtülmüştür. Kümbet içerisindeki kalıntılardan buradaki sandukanın çini kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Hacı Mehmet Bin İlyas Bin Oğuz isimlerinin yazılı olmasına rağmen kümbetin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır.

1210’dan önce Karahisar valisi büyük ihtimalle Sabıkeddin Ebülvefa İlyas bin Oğuz idi ve ardından oğlu Sipehsalar Bedreddin Ebu Hamit Hacı Mehmed valilik yapmıştır. Bedreddin Mehmed’in kardeşlerinden biri de 1211 senesinde Karacaviran’daydı. Ġlyas bin Oğuz, Afyonkarahisar’daki Altıgöz Köprüsünü yaptıran kişi, oğlu Bedreddin Mehmet de 1210 tarihinde bu köprüyü tamir ettirip kitabesini koyan kişidir. Kardeşi ise Kütahya’nın Karacaviran Köyünde bir tekke duvarındaki 1211 tarihli kitabeyi koyduran, aynı zamanda Boyalı Köyündeki külliyeyi yaptırdığı ileri sürülen Kureyş’dir.

Haçlılara karşı I. Kılıçarslan’ın yanında yer alan Akkoyunlu Yörüklerinin beylerinden Oğuz oğlu Ġlyas oğlu Kureyş Bey’e ait kümbet, ölü gömme yeri olan kaidesinin zeminden daha yüksekte olması nedeniyle iki kat görünümlüdür. Kümbet kesme taş kaplamalı olup kare bir kaide üzerinde sekizgen gövdelidir. Üzeri tuğla ile yapılmış sekizgen piramidal külah ile örtülmüştür. Kümbetin girişi güneyde olup, iki taraflı altışar basamaklı dıştaki bir merdivenle mescit kısmına, merdivenin tam ortasındaki küçük bir kapı ile de çapraz tonozlu kaideye girilir.

…..

Tınaztepe’de köy içerisinde olan ve kimliği hakkında bilgi bulunamayan bir mezardır. Güya birisine rüyasında Topal Evliya olduğu malum olmuştur ve buna istinaden bahçe içerisinde olan mezarın bahçe giriş kapısı üzerine “Topallar Evliyası” yazısı yazılmıştır.

…..

Tınaztepe’de Merkez Camii iç mekanının kuzey doğu kısmında kabri bulunan Okçu Sinan Bey’in Cumhuriyet Dönemi’nde yapıldığı sanılan bir sandukası bulunmaktadır. Ancak asıl mezar ve sandukası iç mekanın yaklaşık 2 m. kadar altında yer almaktadır. Sandukanın sarıklı baş taşında, latin harflerle, “Karahisar[-ı] Sahip Sancağı dahilinde Sincanlı kazasına tabi Sinir Karyesi’nde vaki Okçu Sinan”, ibareli yazı bulunmaktadır. Fikri Yazıcıoğlu61, Sahipata Oğullarının okçu birlik komutanı olduğunu ve harp sırasında şehit düşmüş olduğunu nakleder. Karahisar Sancağı Beyi görevinde bulunan ve buradan emekli olan Okçu Sinan Bey, Sinir köyünde, bir mescit ve bir muallimhâne yaptırır. Bu yerlerin masraflarını karşılamak üzere de Todurga köyünde inşa ettirdiği iki değirmen ile altmış bin akçe para vakfeder. Sinan Bey, vakfın mütevellîliğini âzâtlı kölelerinin en sâlihine ve onların neslinden gelenlere, eğer nesilleri kesilir ise Karahisar kadılarına verilmesini şart koşar.

…..

Aynı köy içindeki bir yapının bitişiğinde küçük bir mezarlık bulunmaktadır. Köylüler buraya Hızır Abdal Evliyası demektedir.

Yine aynı köyde kimliği hakkında bir bilgi bulunmayan Derviş İbrahim, aynı adla anılan ve yakın zamanda yapıldığı anlaşılan bir türbe içerisinde bulunmaktadır. Türbenin ön kısmında duvara bitişik olarak, sonradan yapıldığı belli olan basit bir sokak çeşmesi yer alır.

…..

Sinir köyü (bugünkü adıyla Tınaztepe) veliler bakımından zengin sayılır. Afyonkarahisarlı Deli Bekir can arkadaşı Turabî’nin ölümüne çok üzülmüş, şehirden ayrılarak Sinir köyüne yerleşmiştir. Burada arkadaşı Hacı Ali Ağa’nın odasında eskicilik yapmaya başlamış, 1879 yılında da burada ölmüştür. Cenazesi köy mezarlığına defnedilmiştir. Arkadaşları arasında Türâbî ve Hacı Ali Ağa’dan başka Anbanazlı Şahanoğlu Ġbrahim Ağa önde gelen isimlerden birisidir. Hacı Ali Ağa’nın da vefatında (1879- 80) Bekir’in yanına gömüldüğü anlatılmaktadır. Günümüzde mezar taşı yeniden yazılmıştır. Bekir ile Hacı Ali arasında çok büyük bir muhabbet bulunmaktadır. Hayatının son yıllarını çok sevdiği bu köyde geçiren Ciloğlu Deli Bekir’in canı bir gün katmer ister. Yakın arkadaşı Hacı Ali’den rica eder. O da evine giderek karısına söyler. Kadın kendi kendine, ‚Bıktım usandım katmer yapmaktan. Herifin işi gücü yok. Ha babam katmer yaptırıyor‛, diye söylenir. Ġstemeye istemeye yaptığı böreğin yanına hoşaf da koyarak köy odasına yollar. Hacı Ali Deli Bekir’e, ‚Buyur‛, der. Bekir ise, ‚Olmaz yemem. Senin bu karı katmeri gönülsüz yaptı, sana bana sitem etti‛, der. Hacı Ali doğruca evine gider ve gerçekten karısının katmeri gönülsüz yapmış olduğunu öğrenerek Deli Bekir’in büyüklüğünü anlar.

Yine bir gün, Beyçeşmesi’nin başında Hanife adlı bir geline rast gelir. Güzelliğiyle çok mağrur olan genç kadın, ‚Bekir Baba, ne olur, bir şiir de bana söyle‛, deyince, Bekir irticalen şunu söyler:

Arıların arısısın

Doğan ayın yarısısın

Bir eşeğin karısısın

Yazık etmiş pederin

Böyle imiş kaderin.

Arkadaşının vefatından bir müddet sonra Hacı Ali de vefat ederek Deli Bekir’in yanına defnedilir.

Ayrıca Sinanpaşa Merkezde Sarı Dede, Garip Dede, ve Kavak Dede, Ahmetpaşa kasabasında Fatma Sultan ile Samet Dede, Kırka kasabasında Tekke Dede ve Erenler Dede, Elvanpaşa köyünde Elvan Paşa Dede, Düzağaç kasabasında Hücum Sultan, Gezler köyünde Şeh Efendiler , Boyalı köyünde Kureyş Baba ve Bahçe Dede, Kayadibi köyünde Bağdatlı Osman, Serban Kasabasında Kümbet Dede, Gelin Ana ve Şahabet Dede, Nuh kasabasında Kepinekli Derviş Dede, ve Tazlar köyünde Gurtdede (Kurt Dede), Böyük Dede (Büyük Dede), Güçcük Dede (Küçük Dede) yatırları çevre halkının mübarek saydığı mekanlardır.