23 Mart 1923; Mustafa Kemal Paşa ve eşi Latife Hanım Afyonkarahisar’da…

23 MART 1923

Mustafa Kemal’in, Lâtife Hanım’la beraber sabah Konya’dan Afyon’a hareketi.

23 Mart 1923 günü Konya’dan Afyon’a hareket eden Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Afyon’da kalabalık bir halk kitlesi karşılamıştır.


Meydanı, sokakları, evlerin pencerelerini, damların üstünü dolduran on binlerce halkın yaşasın sesleri ve sevinç gözyaşları, alkış tufanları içinde halk tarafından hazırlanan arabaya binen Gazi Mustafa Kemal Paşa ve eşi, iki saat kadar ikametgâhlarında dinlendikten sonra, akşamüstü Türk Ocağı’ndaki çay ziyafetine katılmışlardır. Gazi’nin ziyareti sırasında Ocak Başkanı Namdar Rahmi (Karatay) Bey bir konuşma yaparak, Afyon halkının Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karşı duyduğu minnettarlığı ifade etmiş, bir buçuk ay önce açılan Türk Ocağı’nın faaliyetlerinden bahsetmiştir. Türk Ocağı tarafından 6 tane çırak mektebi açıldığını ve bu mekteplerde 500 çırağın, Ocak azaları tarafından temin edilen bir matbaada yeni bir gazetece çıkaracaklarını belirtmiş Ocak matbaasında basılan bir destanı okumuştur. Konuşmasından, Ocağın teşekküre değer faaliyetlerini işitmekten ve bir saattir gençlerle yapılan samimi sohbetten çok memnun olan Gazi Paşa, ayağa kalkarak şunları söylemiştir;


“Muhterem genç arkadaşlarım,


Afyonkarahisar’ın Türk Ocağı’nda geçen bu kıymetli zamanlar pek çok ferahlığıma ve bahtiyarlığıma sebep oldu. Genç arkadaşımızın memleketin ehemmiyet ve ahalisinin kabiliyet ve faaliyeti hakkındaki izahatından fevkalade memnun kaldım. Hakikaten Karahisar üç şimendifer hattının buluşma noktasında bulunmakla beraber, mevkiinin bu ehemmiyetle mütenasip bir manzara-ı ümran göstermiyorsa kabahat halkta, kabiliyet ve faaliyeti pek bariz olan halkta değil, bütün kabahat, bütün Anadolu’yu baştan başa harabe halinde bırakan idare-i sabıkadır. O idare yüzündendir ki, Anadolu bu halde kaldı. Sarayların tertibi içindir ki, Anadolu böyle bakımsız bırakıldı. O idareyi kökünden alıp koparan milletin intibah ve teyakkuzu, artık bundan sonra Anadolu’nun az zamanda bu harabzâr halinden kurtarılacağına berat-i istiklaldir.


Ocağınızın henüz bir buçuk aylık ömrü olmasına rağmen ibraz ettiği ve iktaf eylediği semeratı cidden ayan-ı takdir görürüm. Memleketin âlimleri, muallimleri, münevverleri tarafından kıymetli mesaineticesinde iktâf edilen bu semarat daha ilk hatvede el ile hissedilecek bir şekilde tecelli etmektedir. Bize o elemli karanlık günlerden sonra Elhamdülillah ite size şataret, saadet bahşeden güneşli günlere erdiniz. Bizi bu günlere mazhar eden Cenab-ı Hakkın sizlerden bundan sonra beklediği noktayı da tabii pek iyi biliyorsunuz. Cenab-ı Hak artık ciğerden bir daha öle kara günlere düşmemenizi bekliyor.


Ey Ahali!


Gördüğünüz bütün o felaketlerden sonra sizleri o felakete sürükleyen esbabı elbette pek salim fikirlerle anlamışsınızdır ve o felaketlerden nasıl kurtulduğunuzu elbette ve vuzuhla takdir etmişsinizdir. Sizler ve bütün millet o felaketlere kendi benliğine hakim olmadığı, mukadderatını şunun bunun eline verdiği, şunun bunun esiri olduğu için giriftar olmuş idi. O felaketlerde ancak milli benliğinize hakim olduğunuz için kurtuldunuz, gayeye doru yekpare bir millet halinde yürüdünüz, üzerinize çöken felaketlere tahammül gösterdiniz, sebat gösterdiniz ve ancak bu sayede muvaffak oldunuz. Bundan sonra hakimiyetinizi hazırcan edinerek hakimiyet-i milliyenize, namusunuza, mukaddesatınız gibi dört el ile sarılarak hem ahenk mesai ile, yekpare bir halde istikbale doğru yürüyecek, bu günden daha saadetli, daha şerefli müreffeh ve mes’ûd günlere kavuşacağız.


Ey Ahali!


Cenab-ı Hak müttehid, mütesanid, çalışan, şeref namusunu muhafaza eden kavimleri mes’ûd eder. Biz de bundan evvel olduğu gibi, bundan sonra da bu ittihat, bu tesanüdle çalışırsak Allah’tan böyle bir saadete haklı olarak intizar edebiliriz. şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da ben ve arkadaşlarım sizler için, milletin saadet ve selâmeti için, milletin kendi hakimiyetine sahip olacak bir daha şunun bunun esiri olmaması ve layık olduğu ikbale mazhar olması için gücümüzün yettiği kadar hasr-ı mesai edeceğiz. Bu mesaimizde bize kuvvet verecek, bize isnat olacak sizlerdiniz. Sizlerde bu emniyet ve itimadı gördükçe, bütün arkadaşlarımla emin ve kuvvetli olarak çalışacağız, ileride daha müsait zamanda, daha etraflı görüşmek üzere şimdilik Allah’a ısmarladık, ey muhterem ahali!”
Gazi’nin konuşmalarından ve kendileriyle teklifsizce, arkadaşça sohbet etmesinden çok memnun olan bir genç ayağa kalkarak şunları ifade etmiştir;


“Büyük Gazi’miz, siz bütün bir tarihsiniz ve bizler de böyle canlı bir tarihin karısında bulunmakla tarihi kimseler olduk, ileride bizim bu nasibimizi ve sizin büyüklüğünüzü düşünen torunlarımız, sizin için diyecekler ki, o da bizim gibi bir insan mı idi? Bizim gibi yürür, bizim, gibi konuşur mu idi? Acaba onun gözleri de bizim gibi mi görür, kulakları bizim gibi mi işitirdi?”
Bu gencin candan ve ruhundan gelen bu sözleri üzerine Gazi, yeniden ayağa kalkarak aşağıdaki karşılığı vermiştir:


“Arkadaşlarım!


Ben zannediyorum ki efrad-ı umumiye-i milletin hiç birinden fazla yükseğe malik değilim. Bende fazla teşebbüs görüldüyse bu bende değil, milletin muhassalasından çıkan bir teşebbüstür, sizler olmasaydınız, sizlerin vicdan-ı temayülatınız bana nokta-ı istinat teşkil etmemiş olsaydı, bendeki teebbüsatın hiç biri olamazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslarda temerküz ve tekalif ettiren, milletin zaferlerini ve büyüklüklerini yalnız şehasa atfeden zihniyet eski idarelerin sistem ve usul meselesinden neşet ediyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin mahiyet-i teşekkülü sırf bir şahsın menafiini ve arzularını tatmine matuf idi. şehasın bu arzu ve emellerine hadim olan millet gösterilen büyüklüklerin şerefinden katiyen nasipdar olamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete atfolunurdu. Bugün bu hal mevcut değilse; millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi cihana göstermişse fazlalık bende değil şekl-i hazırûn mahiyetindedir. Bu şekil mevcut oldukça bu mevkiye çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz.


Arkadaşlarımızın hakkımdaki sözleri beni mütehassis etti. Fakat bana karşı söylediiniz sözlerin asıl samimiyeti, bana karşı gösterdiğiniz harekatın asıl ciddiyeti ancak bugünkü şekli idarenin muhafazasında göstereceğiniz celadetle sabit olacaktır”.


Daha sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ocağın hatıra defterine şunları yazmıştır:


“Afyonkarahisâr Türk Ocağı azası ile bugün müşerref oldum. Ocakta geçen dakikalar birbirimizi anlamak ve dinlemek için güzel vesileler bahşetti. Çok memnunum; bilhassa Karahisâr halkının, gençliğinin, münevverânının kıymetli tahassüslerini, hakimiyet-i milliyenin muhafazasındaki kat’i azimlerini kendi heyecanlı lisanlarından işitmek benim için pek çok inirah ve itmi’nanı mucip olmuştur. Karahisâr halkı cidden memleketlerine ve millî mefkureye sahiptirler. Karahisâr, mevki-i mühimminin icap ettirdiği bütün inkişaflara mazhar olacaktır. Çünkü burada yanan Ocak, Türk’ün en temiz kalbinden feyz alıyor.


23 Mart 339 (1923) Gazi M. Kemal”


Eşi Latife Hanım da Hatıra Defterine şunları yazmıştır;


“Çok temenni ederim ki Afyonkarahisâr Türk Ocağı, millet ve memleketin, bütün Türklüün daima iftihar edeceği hakiki bir nur ve irfan kaynağı olsun. Bu ocağın alevleri vatanın şâfâkini daima tezyî ve tenvir etsin.


23.3.339(1923) Latife Mustafa Kemal”