Türbeler diyarı Afyonkarahisar

28 Eylül 2006 / Ajanslardan…

Afyonkarahisar’da Türk tarihine yön veren önemli isimlerin türbeleri ve mezarları, kente manevi bir hava kazandırıyor. Mevlevi büyüklerine ait 12 sanduka mezar ile Selçuklu devlet adamlarından Sahip Ata Fahreddin Ali’nin soyundan olan 15 kişinin mezarı da Afyonkarahisar’da bulunuyor.

Afyonkarahisar, sokaklarında dolaşırken sık sık türbelerle karşılaşılan ender şehirlerden biri konumunda bulunuyor. “Anıt Mezarlar” statüsünde olan türbelerin mezar taşlarının kitabeleri ise, tarihi anlatan birer belge niteliği taşıyor. Türbeler diyarı Afyonkarahisar’da, Kadınana ismiyle anılan 3 kız kardeşe ait 2 türbe bulunuyor. Kardeşlerden Asiye Sultan için kubbeli olarak yapılan türbenin, 13. veya 14. yüzyıla ait olduğu biliniyor. Diğer kardeşlerden Melek Peyker ile Naime Gevher Hanım Sultanlar’ın türbesi ise Mevlevihane’nin batı tarafında bulunuyor. Selçuklu hükümdarlarından 3. Alaaddin Keykubat’ın kızları olan ve Anadolu Valisi Emir Çobanoğlu Demirtaş Bey’in zulmünden kaçarak Afyonkarahisar’a yerleşen Kadınanalar, tüm mal varlıklarını şehrin gelişmesinde ve hayır işlerinde kullanmış. Kardeşlerden Melek Peyker, Orta Kalecik’deki kaynaktan açıkta gelen suyu, kapalı ark haline getirmiş. Naime Gevher Hatun da, şehrin ortasından geçen dere üzerine köprüler yaptırmış. Asiye Sultan ise şu anki Saraçlar İçi, Kadınana Türbesi, İl Müftülüğü, Afyon Lisesi ve Ordu Bulvarı başlangıcına kadar olan bölgede yaklaşık bin kişilik mezar yaptırmış. Bu üç kız kardeşe “Kadınana” lakabı verilmiş.

Selçuklu döneminde aile mezarlığı olarak yapılan Sahipler Sultan Türbesi de, Yoncaaltı Camii’nin arka sokağında yer alıyor. Halk arasında “Sahabeler Sultan” da denilen tek kubbeli kare mekanda, Selçuklu devlet adamlarından Sahip Ata Fahreddin Ali’nin soyundan 15 kişinin sanduka tipi mezarı bulunuyor. Şehir merkezinde görülen bir başka dini anıt ise Abdurrahim Mısri Sultan’a ait olan türbe. 15. yüzyılın meşhur alim ve mutasavvıflarından olan Abdurrahim Mısri’nin ve damadı Kemalettin Çelebi’nin mezarları, Kasım Paşa’nın yaptırdığı Mısri Camii’nin türbe kısmında bulunuyor. Daha önce caminin altında 40 odalı çilehane bulunduğu ve caminin bugünkü bahçesinin gömütlük olduğu biliniyor. 40 gün Mısri Camii’nde sabah namazı kılanın veya Mısri Sultan’a adak adayanın dileğinin yerine geldiği yönünde de halk arasında inanışlar bulunuyor.

“MEVLANA’NIN TORUNLARI”

Mevlana’nın torunlarından olan Sultan Divani hazretlerinin ve Mevlevi büyüklerine ait 12 mezar da yine Afyonkarahisar’da bulunuyor. Kentte en fazla ziyaret edilen yerlerden olan Sultan Divani Türbesi’ne, genellikle çocuğu olmayanlar gelerek dua ediyor. “Basamağı şerif” adı verilen ve Sultan Divani’ye ait olduğu ileri sürülen ayakkabının, hastanın başına veya ağrıyan yerine sürülmesiyle iyileşeceğine inanıldığı, Sultan Divani’den sonra bir takım insanların bunu uygulayarak hayata geçirdikleri, akıl ve bilim dışı bu inanış ve düşüncenin 20. yüzyılın ortalarına kadar geldiği belirtiliyor. Bu arada vatan şairi Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hatu’nun mezarı da Mevlevi Camii’nin girişinde bulunuyor.

Demiryalayan Türbesi de, kentte bilinen türbeler arasında. Abdurrahim Mısri Sultan’ın müritlerinden olan Demiryalayan’ın yoğurtçuluk yapan bir kişi olduğu biliniyor. Rivayete göre Abdurrahim Mısri Sultan bir gün Kasım Paşa’ya, “Çarşıda Demiryalayan adında bir yoğurtçu var. Git pazarlık et, yoğurt al sonra da bir bahaneyle yoğurdu kafasına geçir. Bakalım ne diyecek” der. Kasım Paşa gider yoğurdun fiyatını sorar ve “Çok pahalı, insafsız adam” diyerek yoğurdu kafasından aşağı geçirir. Buna karşılık Demiryalayan sükunetle, “Af edersiniz efendim, hiddetlendirerek size zahmet verdim” diyerek özür diler. Hayatı hakkında başka bilgiye rastlanmayan Demiryalayan’ın mezarı, Karaman Mahallesi’ndeki Gazlıgöl Caddesi üzerinde bulunuyor.

“YOL ORTASINDAKİ MEZAR”

Afyonkarahisar’ın Çavuşbaş Mahallesi’ndeki Göksu Caddesi üzerinde bulunan ve içerisinde bir muhterem zatın yattığı mezarın hikayesi de duyanları hayrete düşürüyor. Edinilen bilgilere göre, mezarın karşısında bulunan alana 1233 yılında bir medrese yapıldı. İlk dersi Hz. Mevlana’nın verdiği medresede, Mevlana Abdurrahman Efendi, Muhammed Askeri, Müderris Hasan Efendi, Hüseyin Fikri Efendi ve Mehmet Feyzi Efendi gibi pek çok alim yetişti. Tasavvuf şairi Gülaboğlu Şeyh Muhammed Askeri 1699 yılında vefat ederken, bu muhterem zatın naaşı medresenin yanına gömüldü. Osmanlı’nın son zamanlarında resmi okulların açılması ve vakıf işleriyle uğraşan kişilerin azalması sebebiyle medrese bakımsız kalarak harabeye döndü. 1978 yılında ise medresenin bulunduğu alana sağlık ocağı yapıldı. Medresenin yanına defnedilen ve yapılaşmanın fazla olması nedeniyle bugün cadde ortasında kalan Muhammed Askeri’nin mezarını, başka bir mekana kaldırmaya ise kimse cesaret edemiyor. Çavuşbaş Mahallesi’nin ileri gelenleri, bundan yaklaşık 50 yıl önce bir greyderle Askeri’nin mezarının kaldırılmak istendiğini, ancak her kaldırma girişiminde greyder kepçesinin kırıldığını belirtiyor. Araçlar, cadde üzerinde bulunan mezarın yanından geçerek yollarına devam ediyor.