Neolitik devirden MÖ. 2. binyıl sonuna kadar Afyonkarahisar ve çevresi

Pınar BÜLBÜL

SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi / Mayıs 2010, Sayı:21, ss.1-10.

ÖZET
Bilindiği üzere Anadolu, Eski Yakın Doğu’nun önemli medeniyet merkezlerinden biridir. Afyonkarahisar ve çevresi de Anadolu’nun önemli bölgelerinden birini teşkil eder.

Neolitik çağdan itibaren yerleşime sahne olan Afyonkarahisar ve çevresi, Kalkolitik ve
Eski Tunç devirlerinde de önemini devam ettirmiştir.

MÖ. 2. Binyılda Anadolu’nun en büyük siyasal gücü olan Hititler, Afyonkarahisar ve çevresini egemenlikleri altına almışlardır. Hitit metinlerinde Afyonkarahisar ve çevresine Mira ve Kuvalya Ülkesi adı verilir. Hitit Devleti’nin son zamanlarına doğru iyice güçlenen Mira Krallığı’nın bağımsız hareketleri dikkat çekmektedir. Ancak, Ege Göçleri sonunda Hitit Devleti ile birlikte Mira ve Kuvalya Krallığı da tarih sahnesinden çekilmiştir. Hititler’den sonra Afyonkarahisar ve çevresi, Frigler’in egemenliği altına girmiştir.

Giriş
Bilindiği üzere, Afyonkarahisar bölgesi, Orta Anadolu ile Batı Anadolu’yu birbirine bağlayan yolların kesiştiği kavşak noktasında yer almaktadır. Bu durum, Afyonkarahisar’a çok önemli bir görev yüklemiştir ki, bu görev, Doğu kültürlerini Batı’ya, Batı kültürlerini de Doğu’ya aktarma görevidir. Gerçekten Afyonkarahisar,
tarihin erken dönemlerinden itibaren kendisine yüklenen bu görevi, en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmıştır.

Afyonkarahisar ve çevresindeki topraklar, ilk yerleşik hayatın başlangıcı olarak kabul edilen Neolitik devirden itibaren iskân edilmiştir. Kalkolitik ve Eski Tunç Devri’nde de önemini koruyan bölgemiz MÖ. 2. Binyıl siyasi tarihinde etkin bir rol üstlenmiştir.
MÖ. 2. Binyıl Anadolu’suna hakim olan siyasi güç, herkesin kabul ettiği gibi, Hitit Devleti’dir. Ancak Hititler, Anadolu’nun tamamını kendileri idare etmemişlerdir. Çünkü, bazı bölgelerde sivrilen siyasi güçler Hitit Devleti’nin otoritesini sarsacak faaliyetlerde bulunmuşlardır ki, bu rakip güçlerden biri de Luvi kökenli kabilelerin yaşadığı Arzava Memleketleri’dir. Hitit çivi yazılı metinlerinde “Mira-Kuvalya Ülkesi” adıyla anılan Afyonkarahisar ve çevresi de başlangıçta Hititlere düşmanlık besliyordu. Ancak I. Şuppiluliuma ve II. Murşili dönemlerinde bölgenin kontrolü Hititler’in eline geçti. Buna rağmen, Mira-Kuvalya Ülkesi’nin dostluğuna hiçbir zaman güvenilmedi.

Zira bu ülke kralları, Hitit Devleti’nin zayıf dönemlerinde hemen taraf değiştirerek, karşı kamplarda yer almaktan çekinmediler. Hititler’in Ege Göçleri sonucunda tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte, Hitit topraklarının kontrolü Frigler’in eline geçti.

1.Neolitik Devirden MÖ. 2. Binyıl Sonuna Kadar Afyonkarahisar ve Çevresinin Tarihi

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bölgede gerçekleştirilen ve özellikle 60’lı yıllardan itibaren hız kazanan yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar neticesinde, neolitik devirle birlikte Afyonkarahisar ve çevresinin yoğun bir yerleşime sahne olduğu anlaşılmıştır.

Neolotik devri takip eden Kalkolitik devir ise Afyonkarahisar Bölgesi için gerçek bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü taş aletler yanında az miktarda madenin de kullanıldığı Kalkolitik devirde (MÖ. 5000-3000) Anadolu, köy kültüründen çıkarak şehir kültürüne ilk adımını atmış ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde etrafı surlarla çevrili şehirler inşa edilmeye başlanmıştır. Bu şehirlerin biri de Sandıklı ilçesi sınırları içerisinde yer alan KUSURA’dır. Kusura kentinin, Kalkolitik devri takip eden Eski Tunç Çağında (MÖ. 3000-2000) da, önemini koruduğu anlaşılıyor.2

Bilindiği gibi, MÖ. 3000-2000 yılları arasına tarihlenen Eski Tunç Çağı’nda Anadolu’da yazı yoktur. Fakat komşu ülkelerden Mezopotamya’da MÖ. 3200’lerde
Sümerler tarafından yazı keşfedilmiş ve tarihi devirlere kucak açılmıştır.3 Sümerler’den sonra Mezopotamya kentlerine hakim olan Sami kökenli Akkadlar4, MÖ. 2350-2150 yılları arasında güçlü bir devlet kurmuşlar ve çok geçmeden komşu ülkeler üzerine de seferler düzenlemişlerdir. Akkad krallarının istilâ ettikleri ülkelerden biri de Anadolu’dur. Akkad krallarından Naram-Sin’e5 ait Şartamhari metinlerinde, adı geçen Akkad kralının, Sedir ormanlarını (Amanoslar) ve Gümüş Dağları’nı (Toroslar) aşarak Anadolu’ya girdiği ve Hatti kralı Pampa’nın önderliğinde toplanan 17 krala6 karşı savaştığı anlatılır.

MÖ. ca. 2250’lere tarihlenen bu hadise, Şartamhari metinlerinin Hattuşaş arşivinde ele geçirilen Hititçe kopyasında (KBo III, 13), tüm ayrıntıları ile gözler önüne serilmektedir. İlk 7 satırı kırık olan metin, 8. satırdan itibaren şöyle devam etmektedir:

8. Bana karşı bütün memleketler isyan ettiler 9. GUŞUA kralı Anmanailu, Pakki kralı Bamanailu 10. Ulluwi (Ullama) kralı Lupanailu, sonra ………kralı…….. İnmipailu 11. Hatti kralı Pampa, Kaniş kralı Zipani, ………. kralı Nur-Dagan 12. Amurru kralı Huwaruwaş, Paraşi kralı Tişenki 13. Armanu kralı Mudakina, Sedir dağları kralı İşgippu 14. Larak kralı Ur-Larak, Nikku kralı Ur-Banda 15. Türki kralı İlşu-Nail, Kursaura kralı Tişbinki 16. toplam 17 kral, ki onlar savaşa girdiler, ve ben onları vurdum. 17. Hurrilere karşı bütün orduyu seferber ettim ve sonra (tanrılara) şarap takdim ettim. 18. O zaman savaşçılarıma binlerce düşman askeri hiç mukavemet etmedi. Metnin çok bozuk olan arka yüzünde, geceleyin düşman karargâhına bir baskın yapıldığı ve onların yenilgiye uğratıldığı anlatılmakta, alınan ganimetlerden eksik cümleler halinde bahsedilmektedir.

Prof. Dr. Ekrem MEMİŞ’e göre bu metin, Anadolu kökenli olmamakla beraber, Anadolu hakkında bilgi veren en eski yazılı vesikadır. Bu metinden anlaşıldığı kadarıyla, MÖ. 3. Binyılın sonlarında Anadolu’da büyük bir devlet yoktu. Ancak, her şehirde küçük bir krallık hüküm sürmekte idi. Aralarında hakimiyet mücadelesi yaptıklarına şüphe olmayan bu şehir devletleri, dıştan gelen tehlikeler karşısında içlerindeki en güçlü şehir kralının liderliği altında birleşerek, tek bir güç halinde mücadele etmesini de biliyorlardı. Gerçekten, bu vesikada da belirtildiği üzere, Akkad kralı Naram-Sin, 17 kralın oluşturduğu koalisyona karşı savaşmış ve onları mağlup etmişti.7

Bu krallardan iki tanesi, bizim için son derece önemlidir. Her ikisi de metnimizin 15. satırında geçen bu krallardan biri Türki kralı İlşu-Nail, diğeri de Kurşaura kralı Tişbinki’dir. Burada geçen “Türki” kelimesinin TÜRK olduğuna şüphe olmadığı gibi, İlşu-Nail ismi de kulağa pek yabancı gelmemektedir.8

Aynı satırda geçen KURŞAURA Krallığı’na gelince; bilindiği gibi yer isimleri, kasıtlı değişiklikler yapılmadığı sürece, kolay kolay değişmezler. Ya da en azından, orijinal formlarını büyük ölçüde korurlar. Bu durum dikkate alındığı takdirde, Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesi sınırları içerisinde yer alan KUSURA kenti, Şartamhari metinlerinde zikredilen KURŞAURA9 şehri olabilir. Eğer öyleyse, Akkadlara karşı mücadele veren Anadolu koalisyonu içerisinde Afyonkarahisar bölgesinin önemli bir yeri olmuş olmalıdır.10

Şartamhari metinleri, hem Anadolu hem de Türk tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce bu metinler, Anadolu insanının yazıyı tanımadığı bir dönemde, dolaylı olarak da olsa, Anadolu’nun sosyal, siyasal, ekonomik ve dini yapısı hakkında bizleri aydınlatmaktadır. Bütün bunlar bir yana, söz konusu metinler, Türklerin Anadolu’ya 26 Ağustos 1071’de kazanılan Malazgirt zaferinden sonra gelmediklerini, tam tersine binlerce yıldan beri bu topraklarda oturduklarını ve hattâ Türki Krallığı adını taşıyan bir devlet kurduklarını açık seçik ortaya koymaktadır.11

Dünya tarihinin ilk sömürgeci imparatorluğunu kuran Akkadlar, MÖ. 2150’lerde Oğuz Türkleri’nin ataları oldukları ileri sürülen Gutiler12 tarafından yıkıldılar. Fakat hemen belirtelim ki, Akkad İmparatorluğu’nun yıkılması ile, Anadolu-Mezopotamya ilişkileri sona ermedi. Tam tersine, MÖ. 2. Binyıl başlarından itibaren bu ilişkiler bütün hızıyla devam etti. Ancak bu defa Anadolu’ya gelenler Akkadlar değil, Asurlu tüccarlardı.

Asurlu tüccarların Anadolu’daki faaliyetlerini anlatan binlerce çivi yazılı tablet ele geçmiştir. Bu belgelerin önemli bir kısmı Kayseri yakınlarındaki Kültepe’de yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkarılmıştır.13

Eski adı KANİŞ olan Kültepe’de, Asurlu tüccarlara ait olduğu anlaşılan ve tabletlerde KANİŞ KARUMU adıyla anılan büyük bir pazar yeri ortaya çıkarılmıştır. Kaniş Karumu kazılarında 23.000 kadar kil tablet ele geçirilmiştir ki, bu tabletler Asur dilinde ve çivi yazısıyla yazılmış ticari ve hukuki nitelikli belgelerdir. Kültepe dışında Hattuşaş ve Alişar’da birer pazar yeri olduğu, bu şehirlerde yapılan kazılar neticesinde anlaşılmıştır.

Anadolu’da Asurlu tüccarların ticari faaliyetlerde bulunduğu döneme, Asur Ticaret Kolonileri Çağı14 ya da Kültepe Çağı adı verilir. Buluntulara göre bu devir, MÖ. 1970-1750 yılları arasına tarihlenir. Asurlu tüccarların bırakmış oldukları tabletlerden öğrenildiğine göre, bu devirde, Orta Anadolu’nun önem arzeden hemen her şehrinde bir şehir devleti vardı. Asurlu tüccarlar bu şehir beylerine vergi ödemek şartıyla, onların himayesi altında, şehir surlarının dışında kurmuş oldukları “Karum” ya da “Vabartum”15 adı verilen pazar mahallerinde oturuyorlar ve şehir halkı ile ticaret yapıyorlardı.

Bu devirde yaşayan belli başlı şehir devletleri, başta Kaniş Krallığı olmak üzere, Hattuş, Zalpa, Kuşşara, Mama, Tamniya, Wahşaniya ve Puruşhanda krallıkları idi. Bunlardan Tamniya ve Wahşaniya krallıklarının yerleri henüz tespit edilememiştir.16 Diğer krallıklara gelice; Hattuş şehrinin daha sonraki dönemlerde Hititlere yüzyıllarca başkentlik yapmış olan Hattuşaş olduğunu biliyoruz. Zalpa şehri uzun yıllar Bafra kenti ile idantifiye edilmiştir. Ancak bu konudaki tartışmalar devam etmektedir. Ahmet Ünal, asıl Zalpa kentinin Çukurova’nın doğusunda bir yerde olduğunu ve o zamanlar bir krallık olarak topraklarının Yumurtalık (Aegina) ve Karataş (Magargos) yakınlarında her iki ırmağın da oluşturduğu deltaya kadar uzandığını belirtmektedir.17 Mama Krallığı’nın Güneydoğu Anadolu’da olabileceğini düşünenlerin18 yanı sıra, bu krallığı bugünkü Maraş-Göksun’a19 yerleştirenler de vardır. Puruşhanda Krallığı’nın ise Aksaray yakınlarındaki Acemhöyük olduğu genellikle kabul edilir. Kaniş Krallığının yeri ise Kayseri yakınlarındaki Kültepe idi. Başta bakır ve gümüş madenleri olmak üzere, Anadolu’nun muhtelif zenginliklerini sömüren Asurlu tüccarları Anadolu’dan kovarak, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na son veren Kuşşara Krallığı’nın yeri hakkında ise değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bazı bilim adamları, Kuşşara kralları olan babaoğul Pithana ve Anitta’nın isimlerinin Alişar tabletlerinde zikredilmesine dayanarak, Alişar’ın Kuşşara olabileceğini ileri sürmüşlerdir.

Prof. Dr. Ekrem MEMİŞ, bu konuda şunları söylemektedir: “Bu görüşü yabana atmamakla beraber, daha önce sözünü ettiğimiz Şartamhari metinlerinde geçen ve Sandıklı ilçesi sınırları içerisinde yer alan Kusura ile idantifiye etmeye çalıştığımız Kurşaura kentinin, telaffuz yönünden Kuşşara ile ne kadar çok benzeştiğini de gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyoruz. Eğer, KUSURA =KURŞAURA=KUŞŞARA isimleri arasındaki büyük benzerlik bir tesadüften ibaret değilse, Koloni Çağı’nın en güçlü şehir devleti olan ve yeri hakkında muhtelif görüşler ileri sürülen Kuşşara Krallığı’nı, Afyonkarahisar-Sandıklı yakınlarındaki Kusura’ya yerleştirebiliriz.” Biz de, hocamızın görüşlerinin, en azından ses uyumu açısından, mantıklı göründüğünü düşünüyoruz.

Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na son veren Kuşşara kralları, aynı zamanda Anadolu’da ilk siyasal birliğin de kurucuları olmuşlardır. Boğazköy kazılarında bulunan ve Kuşşara kralı Anitta’nın adını taşıyan tabletten öğrenildiğine göre, Kuşşara kralları yukarıda adı geçen krallıkları, teker teker yenerek hiç olmazsa Orta Anadolu’daki şehir devletlerini merkezi bir idare altında toplamaya muvaffak olmuşlardı. Bundan sonra gelen ve yaklaşık 500 yıl Anadolu’nun siyasal kaderine hakim olan Hititler, Kuşşara kralları olarak bildiğimiz Pithana ve oğlu Anitta’yı ataları olarak kabul etmektedirler. Demek oluyor ki, Kuşşara Krallığı, bir bakıma Hitit Krallığı’nın öncüsü konumunda idi.20

Eski Hitit Devleti zamanında (MÖ. 1700-1450) Afyonkarahisar bölgesinin Hitit egemenliği altında olduğu anlaşılıyor. Fakat II. Tuthalya ile başlayan ve Ege Göçleri ile sona eren Hitit İmparatorluk Çağında (MÖ. 1450-1200), Afyonkarahisar ve çevresinin zaman zaman Hitit kontrolünden çıktığını belgelerden öğreniyoruz.

Hitit İmparatorluk Çağı’na ait belgelerde Afyonkarahisar ve civarına Mira Ve Kuvalya Memleketleri 21 denilmekte idi ve bu memleket, Hititler’in amansız düşmanlarından biri olan Arzava Krallığı içinde yer alıyordu.

Hititlerin en güçlü krallarından biri olan ve devleti imparatorluk haline getiren I. Şuppiluliuma zamanında (MÖ.1380-1335), Arzavalılar hiçbir problem çıkarmadılar. Hattâ, zaman zaman Arzavalı elitler sıkıntılı dönemlerinde Hitit Büyük Kralı’na sığınmakta hiçbir sakınca görmediler. Nitekim, Arzava memleketlerinden biri olan daha sonra bu ülkenin kralı ilân edilen Maşhuiluwa kendisine karşı tertiplenen bir saray entrikasından kurtulmak için ülkesini terk edip Hitit kralı Şuppiluliuma’ya sığındı. Hitit kralı ona son derece iyi davrandı ve Maşhuiluwa’yı bir Hitit prensesi ile evlendirerek, onu adetâ ödüllendirdi. Ancak Maşhuiluwa’yı Mira-Kuvalya tahtına oturtmak II. Murşili’ye nasip olacaktır. Bilindiği üzere, Şuppiluliuma’nın son zamanlarında Anadolu’da zuhur eden veba salgını yüzünden Anadolu halkı büyük bir felâkete uğradı. Şuppiluliuma ve büyük oğlu II. Arnuvanda veba yüzünden öldüler. Şuppiluliuma’nın oğullarından Kargamış kralı Biyaşşili ve Halep Kralı Telepinu, vebadan korktukları için Anadolu’ya gelmekten çekindiler. Bu durum karşısında Şuppiluliuma’nın en küçük oğlu II. Murşili, Hitit tahtını devralmak zorunda kaldı. II. Murşili tahta çıktığı zaman yaşı çok küçüktü. Üstelik veba salgını halâ devam ediyordu ve neredeyse Anadolu halkının yarısı vebadan kırılmıştı. 22

II. Murşili devri olaylarını, onun bırakmış olduğu annallerden23 öğreniyoruz. Bu belgelerden öğrenildiğine göre, Arzava Beyliği, birkez daha Mira-Kuvalya,24 Hapalla ve Şeha Nehri Ülkesi ile birlikte başkaldırdı. 25

II. Murşili’nin 3. idare yılının başlarında Attarimma şehrinin adamları ve Lukka topraklarında yaşayanlar, Hitit ordusunun yaklaşmasıyla Arzava topraklarına sığındılar. Murşili, Arzava kralı Uhhazitiş’ten adamları teslim etmesini istedi. Fakat şu cevabı aldı: “Benim topraklarıma herhangi bir baskı olmadan kendi istekleriyle geldikleri için sana hiç kimseyi teslim etmeyeceğim.” Uhhazitiş, böylelikle Murşili’ye karşı olduğunu ilân etmiş oldu. Milavanda’nın (Miletos) adamlarını isyan etmeleri hususunda kışkırttığı için, Hitit birlikleri ona saldırdılar. Sığırları ile koyunlarını ve bazı yerlileri Hatti topraklarında çalışmaları için esir olarak yanlarında götürdüler. Murşili’nin, 3. idare yılının kişisel kayıtlarında şöyle denilmektedir: “Hattuşaş’a geri geldim. … Ve harp arabası savaşçılarımı ve birlikleri harekete geçirdim; aynı yıl Arzava topraklarına ayak bastım. Uhhazitiş’e : “Topraklarına sığınan vatandaşlarım bana geri gönderilmedi. Bu yüzden artık silaha sarılacağım. Aramızdaki anlaşmazlığı, Fırtına Tanrısı, tanrım, çözecek” diyen bir mektubu habercimle gönderdim.”26

Ancak, olayın devamından anlaşıldığına göre, Arzava kralı Uhhazitiş ile sıcak savaşa girmek kaçınılmaz hale gelmişti. Murşili, her halde kendi kuvvetleri yeterli gelmediği için, ağabeyisi Karkamış kralı Biyaşşili ile eniştesi Mira Beyi Maşhuiluwa’dan27 yardım istemişti. Arzava’nın müttefikleri arasında ise, yukarıda belirttiklerimiz dışında Attarimma, Şuruda ve Huvarşanaşşa28 şehirleri de vardı.

Kardeşi ve eniştesinin kuvvetleriyle ordusunu takviye eden Murşili, Arzava ittifakına karşı ilk muharebeyi Valma (Elmalı) civarındaki Astarpa nehri (Aksu) kenarında vermişti. Bu savaşta Arzavalılar yenilmişlerse de kesin sonuç alınamamıştı. Fakat bu sırada mevsim kışa girdiğinden Murşili, Valma’ya dönmek zorunda kalmıştı. Bahar gelince savaşa tekrar başlanmış ve bu defa bütün Arzava ordusu ağır bir yenilgiye uğratılmıştı. 29

Bu zaferden sonra başkent Apaşa (Efes), savaşmadan teslim alındı. Kral Uhhazitiş, “deniz yoluyla” kaçarak çok sayıda vatandaşıyla birlikte Akalar’ın (Ahhiyavalılar) yanına gitti. Kimileri de Puranda kentine ya da Arinnanda dağına30 kaçtı. Murşili bu dağı şöyle anlatır: “Dimdik denize uzanır, ayrıca (orası) çok çetin ve geçit vermez bir kayalıktır. At arabası oralara çıkamaz.” (Sisam’ın tam karşısında yer alan, Antik Çağ’da adı Mykale olan bu güzel yarımada, bugün güzel piknik alanları ve plajlarıyla bakımlı bir ulusal parktır.) Murşili burada savaş arabalarını kullanamadığı için klâsik bir savaş taktiğine başvurarak bu dağlık bölgeye sığınanları açlığa mahkûm etti. Sonunda bunların 15.500’ünü tutsak alarak Hattuşaş’a gönderdi.31

Bu kesin zaferden sonra genç kral, Arzava koalisyonuna giren bütün müttefikleri cezalandırmak istemişti. Fakat Şeha Nehri Memleketi kralı Manapa-Dattaş (ManapaTarhunta), Hitit kralından af dilemiş ve ricası yerine getirilmişti. Böylece Batı Anadolu’da asayiş yeniden sağlandıktan sonra, Arzava Memleketleri’nin her biri ile ayrı birer antlaşma yapılmıştı. Bu antlaşmalara göre, Şeha Nehri Memleketi yine ManapaDattaş’a (Manapa-Tarhunta), Hapalla Targaşnalliş’e, Mira ve Kuvalya memleketleri Maşhuiluwa’ya, Küçük Arzava Krallığı da esir düşen Arzava prensi SUM-ma İnaraş’a verilmişti.32

Görülüyor ki, Arzava memleketleri üzerine yapılan seferler sonucunda bu bölgenin kontrolü tekrardan Hititler’in eline geçmişti. Arzava Krallığını küçük beyliklere ayıran Murşili, bu beyliklerin her biri ile ayrı bir antlaşma yapmak suretiyle, hem bölgeyi yeniden egemenliği altına almış, hem de düşmanını zayıflatmıştı. Bu küçük beyliklerden Mira ve Kuvalya memleketlerinin başında bulunan Maşhuiluwa’nın, Murşili’nin kız kardeşi ile evli olduğunu unutmamak lâzımdır. Bir başka ifadeyle Mira kralı Maşhuiluwa Hitit Büyük Kralı II. Murşili’nin eniştesidir. Ama her nedense Hitit kralı ona karşı hep temkinli davranmak lüzumunu hissetmiştir. Hattâ onu kontrol etmek amacıyla güvendiği adamlarından biri olan Pazzu’yu danışmanlık göreviyle Mira kralının sarayına yerleştirmiştir. Maşhuiluva’nın Hitit kralı II. Murşili’ye göndermiş olduğu mektup (KBo 18.15), Hitit-Mira ilişkilerine ışık tutması açısından son derece önemlidir. Sözü edilen mektupta Maşhuiluva, II. Murşili’ye hitaben şöyle demektedir: “Majesteme şöyle söyle: Teb’anız Maşhuiluva der ki: Pazzu son zamanlarda hastalandı, atalarının tanrıları onu rahatsız ediyormuş. Ben şimdi onu Hatti ülkesine, atalarının tanrılarına dua etmesi için gönderiyorum. Tanrılara yakarma işini bitirdiği zaman, majestem onu bana derhal geri göndersin. Majestem, eğer isterse, Pazzu’dan, ülkemle ilgili meseleler hakkında bilgi alabilir.”

Bu mektuptan da anlaşılacağı üzere, Mira kralı ile Hitit kralı arasındaki ilişkiler dengeli bir şekilde sürdürülmeye çalışılmaktadır. Ancak iki tarafın da birbirine pek güvenmediği açıkça ortadadır. Maşhuiluwa her ne kadar Hitit kralına bağlıymış gibi görünse de, aslında isyan etmek ve diğer Arzava beyleri ile birlikte hareket etmek için can atmaktadır. Nitekim çok geçmeden Mira beyi Maşhuiluwa, iktidarının 12. yılında Murşili’ye karşı isyan etmiş, fakat neticede Murşili tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmıştı. Maşhuiluwa, savaş meydanından kaçmak suretiyle, ancak canını kurtarabilmişti. Maşhuiluwa’nın yerine, evlatlığı Kupanta-Kurunta, II. Murşili tarafından Mira beyliğine tayin edilmiş ve kendisiyle yeni bir antlaşma yapılmıştı. 33 Mira Kuwalya Kralı Kupantakurunta ile II. Muršili arasında yapılan bu antlaşma (CTH 68) metninden34 anlaşıldığına göre, II. Murşili, Maşhuiluva’nın yerine Mira tahtına oturttuğu Kupantakurunta’nın şahsında Mira ülkesi üzerinde yeniden kontrolü sağlamıştı.

II. Muvattali döneminde de Mira beyliğinin başında yine Kupantakurunta’yı görmekteyiz. Bilindiği üzere, Kuzey Suriye egemenliği yüzünden, yukarıda adı geçen Hitit kralı ile Mısır firavunu II. Ramses arasında MÖ. 1296’da cereyan eden Kadeş Meydan Muharebesi’nden yaklaşık 16 yıl sonra iki devlet arasında eşit şartlara dayalı bir barış antlaşması yapılmıştı. 35 Ancak, barışı gerçekleştiren II. Muvattali değil, III Hattuşili’dir. Yeğeni Urhi-Teşub’u tahttan atarak iktidarı ele geçiren III. Hattuşili dönemi (MÖ. 1285-1250), Hitit tarihinin altın çağı olarak kabul edilmektedir.

III. Hattuşili dönemine kadar, Mira beyliğinin herhangi bir isyanı ile karşılaşmıyoruz. Ancak, Hitit-Mira ilişkilerinin tam anlamıyla dostane olduğunu söylememiz de mümkün değildir. Nitekim, Mısır firavunu II. Ramses’e (MÖ.1301- 1236) işbirliği önerisinde bulunan Mira beyine, adı geçen Mısır firavununun vermiş olduğu cevap oldukça manidardır.

II. Ramses, Mira beyine yazdığı mektupta: “Biz biraderimle (III. Hattuşili’yi kastediyor) yemin ettik. Ben, ona karşı sana yardım edemem” demektedir.36

Hitit İmparatorluğu yıkılıncaya kadar, Afyonkarahisar ve Kütahya arasındaki topraklara hakim olan Mira ve Kuvalya Krallığı’nın dostluğuna, yapılan antlaşmalara rağmen, fazla güvenilmemiştir. Bir başka ifadeyle, III. Hattuşili’den sonra bu bölge üzerindeki Hitit hakimiyeti gerçek bir hakimiyet değildir.

Kanaatimize göre, Hitit Devleti’nin çöküşüne neden olan Ege Göçleri, Mira Beyliği’nin de sonunu getirmiş olmalıdır. Çünkü Mısır firavunu III. Ramses’in MÖ. 1190 yılına tarihlenen Medinet Habu Zafer Kitabesi’nde geçen: “Hatti ülkelerinden hiç biri bunların saldırısına dayanamadı. Kode, Karkamış, Arzava ve Alaşya tahrip edildiler…”37 ibaresi, Arzava ülkelerinden biri olan Mira Krallığı’nın da tahrip edildiğine bir işaret sayılabilir.

Bu arada hemen şunu da belirtelim ki, Prof. Dr. Ekrem Memiş’e göre, Hitit metinlerinde Afyonkarahisar ve civarına verilen Mira ve Kuvalya ismi ile Anadolu Selçuklu kuvvetlerinin Bizans kuvvetleri ile 1176 yılında savaştıkları Miryakefalon geçidinin ismi benzeşmektedir. Öyle zannediyoruz ki, Miryakefalon ya da Mirriyokefalis ismi, Mira ve Kuvalya isminin Rumcalaştırılmış biçimi idi.38

Hititler’in yıkılmasından sonra ise Afyonkarahisar bölgesi, Frigler’in egemenliğine girecektir.

Sonuç Bütün bu bilgilerin ışığında genel bir değerlendirme yapacak olursak şunları söyleyebiliriz:

1- Coğrafi konumundan dolayı önemli yolların kesiştiği bir kavşak noktasında bulunduğu için, en eskiçağlardan beri yerleşime sahne olduğu görülmüştür ki, yapılan yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar da Afyonkarahisar ve çevresinin Neolitik devirlerden itibaren yerleşime sahne olduğunun izlerini taşımaktadır.

2- Eski Hitit Devleti zamanında (MÖ. 1700-1450) Afyonkarahisar Bölgesi Hitit egemenliği altındadır. Ancak belgelerden de anlaşıldığına göre, zaman zaman Hitit kontrolünden çıkmıştır.

3- Bu coğrafya üzerinde siyasi varlıklarını uzun süre koruyabilmiş devletler kurulmuştur. Bunların önde gelenlerinden biri, Güneybatı Anadolu’ya lokalize edilen Arzava Memleketleri’dir. Hitit İmparatorluk çağına ait belgelerde Afyonkarahisar ve çevresi “Mira-Kuvalya Memleketi” olarak adlandırılmakta idi. Bu ülke, Hititlerin sürekli mücadele ettikleri Arzava Memleketleri içerisinde yer almaktaydı.

4- Yeni Hitit Devleti’nin erken dönemlerinde “Arzava” ismine II. Tuthalya ile oğlu I. Arnuvanda dönemine tarihlenen Madduvattaş metninde rastlanmaktadır. Hitit metinlerinde Arzava’nın Hatti ülkesinin batısında olduğu söylenmektedir. Gerçekten, günümüzde Arzava Memleketleri Anadolu’nun güneybatısına lokalize edilmektedir.

5- Mira ve Kuvalya Krallığı Hitit İmparatorluğu yıkılıncaya kadar Afyonkarahisar ve çevresine hakim olmuştur. Bizim düşüncemize göre, Hitit Devletinin çöküşüne neden olan Ege Göçleri neticesinde Mira ve Kuvalya Krallığı da yıkılmaktan kurtulamamıştır. Bu olay sonucunda ise Afyonkarahisar ve çevresi Friglerin egemenliğine geçmiştir.

Kaynakça
Beckman, Gary., Hittite Diplomatic Texts, Atlanta 1999.

Brandau, B.- Schickert., H. Hititler (Bilinmeyen Bir Dünya İmparatorluğu), Çev:Nazife Mert Oğlu, Arkadaş Yayınları, Ankara 2004.

Bryce, Trevor Letters of The Great Kings of The Ancient Near East, USA 2003.

Bryce, Trevor, The Kingdom of The Hittites, USA 2005.

Bryce, Trevor, The Trojans and Their Neighbours, USA 2006.

Collins, Billie Jean., The Hittites and Their World, USA 2007.

del Monte., “Mashuiluwa, König von Mira”, Or 43, 1974.
Garstang J. – Gurney., O.R. The Geography of Hittite Empire, London 1959.

Goetze, A., Die Annalen des Mursilis, MVAeG38, Leipzig 1933.

Gurney, O.R. The Hittites, London 1952.

Hans J., Nissen., The Early History of The Ancient Near East 9000-2000 B.C., USA 1990.

Karauğuz, Güngör., Boğazköy ve Ugarit Çivi Yazılı Belgelerine Göre Hitit Devletinin Siyasi Antlaşma
Metinleri, Konya 2002.

Kınal, Füruzan., Arzava Memleketlerinin Mevkii ve Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1953.

Koçak, Özdemir Erken Dönemlerde Afyonkarahisar Yerleşmeleri, Kömen Yayınları, Konya 2004.

Kuhrt, Amélie., The Ancient Near East c. 3000-330 BC Vol I, USA 2000.

Landsberger, B., “Önasya Kadim Tarihinin Esas Meseleleri”, II. Türk Tarih Kongresi Tebliğleri, İstanbul, 20-25 Eylül 1937, TTK Yayınları, İstanbul 1943.

Latacz, Joachim., Troy and Homer, USA 2004

Leick, Gwendolyn., The Babylonians An Introduction, USA 2003.

Leick, Gwendolyn., Who’s Who in The Ancient Near East, USA 2002.

Macqueen, J. G., The Hittites and Their Contemporaries in Asia Minor London 2001.

Memiş, Ekrem., “Kadeş Barış Antlaşması İsminin Doğruluğu Üzerine Farklı Bir Yaklaşım”, Mısır-Hitit Ebedi Barış Antlaşması (Kadeş) ve Eski Önasya’da Barış, Nevşehir Belediyesi-E.Ü. Kapadokya Araştırma Merkezi Yayını, 2007, s. 15-27.

Memiş, Ekrem., Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Kitabevi, Konya 2009b.

Memiş, Ekrem., Eskiçağda Türkler, 3.Baskı, Konya 2009a.

Memiş,Ekrem., “Eskiçağda Afyonkarahisar”, Merfes’05 Mermer Sempozyumu, Afyonkarahisar 2005, s. 1-15.

Memiş,Ekrem., Eskiçağda Mezopotamya, Ekin Kitabevi, Bursa 2007.

Mieroop, Van De Marc., A History of the Ancient Near East ca. 3000-323, USA 2007.

Ünal, Ahmet., Hititler Devrinde Anadolu II, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2003.

Yiğit, Turgut, Asur Ticaret Kolonileri ve Eski Hitit Çağında Anadolu, Ankara 2000.

Yiğit, Turgut., “Akkadlar Devrinde Anadolu’nun Siyasal Yapısı” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, 40, 3-4, 2000, s. 13-28.

*Bu makale, “En Eski Çağlardan Persler Dönemine Kadar Afyonkarahisar ve Çevresi” isimli basılmamış Doktora tezinden üretilmiştir.

∗∗Afyon Kocatepe Üniveristesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı. Ahmet Necdet Sezer Kampüsü 03200 AFYONKARAHİSAR