Hafızasını kaybetmiş kentler yok olmaya mahkûmdur

Kadir DAYLIK

Kocatepe Gazetesi / 2 Şubat 2019

Afyonkarahisar çok da uzak değil; üstelik buradan, İstanbul’dan bakınca daha iyi görünüyor. Diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi aynı hastalığın pençesinde kıvranıyor; yerel renkler hızla soluyor…

Afyonkarahisar’a geldiğimde burada olduğumu kent dokusundan ya da mutfak kokusundan fark etmem gitgide zorlaşıyor. Yanımdan geçenin kimlerden olduğunu artık bilmiyorum.


Eskiden mahalle fırınlarından çıkan ekmek kokularıyla, adine pilavı için çığrışan çocuk sesleriyle, bize özgü giysiler ve türkülerle karşılaşmak mümkündü. Bugünse daha 10 km’deyken arabada tanıştığımız yerel radyolardan İstanbul’da, Ankara’da hatta dünyanın herhangi bir yerinde dinleyebileceğimiz melodiler yükseliyor…. Mağazalarda aynı giysiler, gençlerimiz aynı internet sitelerine giriyor, aynı simit sarayları var yol üstünde… Çarşı durgun, çünkü büyük süpermarket zincirleri birer ikişer kuşatmış çevremizi… Yeni bir alışveriş kültürü yayılıyor, sevdiklerimize Afyonkarahisar’a özgü bir şey götürmek istesek, eski özelliklerini kaybetmiş ekmek ve lokumdan başka bir şey bulamıyoruz…


Afyonkarahisar’ın renkleri soluyor birer birer… Kale’den buğulu uzaklıklara bakar gibi, hayran hayran seyrediyoruz kendi kültürümüzden arta kalan kırık dökük parçaları… Ve gün be gün güneş kadar uzağa düşüyoruz onlardan…


Unutmak en kötü şey… Hafızasını kaybetmiş bir insan düşünün, ne kadar zavallıdır… Hafızasını kaybetmiş bir kent de kısa zamanda yok olmaya mahkûmdur… Kentin hafızasını kaybetmemesi, geçmişe ait varlıklarını korumasına ama değiştirmeden korumasına bağlıdır… Kaleyi değiştirerek beyaz taşlarla onarırsanız çocuklarınıza kentimizin adını aldığı Karahisar’ı gösteremezsiniz… Onlar kentimizin isminin başka yerden geldiğini sanırlar…


Eski evlerimiz de öyle, onlara “konak” adını takarsanız, yeni malzemelerle onarır, sadece otel, lokanta, pansiyon yaparsanız o evlerdeki yaşantıyı tam anlatamazsınız… Çocuklarımız o tür evlerin yaşanan birer mekân değil hep otel, lokanta, pansiyon olduğunu sanırlar…


Kömürlü ütüyü içine çiçek koyup büfeye kaldırdığınızda çocuklarımız kömürlü ütünün kullanılış şeklini ve o zamanları algılayamaz… Su kabaklarını file içine koyup göstermeden eskiden hamamlarda belimize kabak takıp yüzmeyi öğrendiğimizi nasıl anlatabiliriz?
Bizlerin çocuklarımıza bir borcumuz var. Onlara geçmişimizi, kültürümüzü doğru olarak aktarmak zorundayız… Yoksa geleceğimizi kaybederiz…


Yakında yerel seçimler var. Adaylardan biri yeni Belediye Başkanımız olacak. Adayların gelişmek ve büyümek adına vaatlerini izliyoruz. Bu vaatler gerçekleşir ya da gerçekleşmez ama ondan da önemlisi bu vaatlerin neler olduğudur.


Geçtiğimiz on yılarda Paris Belediye Başkanı “kente bir çivi çakmayacağım” diyerek seçimi kazanmıştı. Hiçbir yeni inşaat yapmadan korumacılık yapmak da bir vaat değil mi dir? Bir toplulukta eskilerden bahsedilince “ah!” diyerek bir iç çekip konuşmaya katılanlar bunu istemiyorlar mı?


“Kentin hafızasının kaybedilmesini önlemek için neler yapılabilir” yönetime aday olanlar elbette ki bunu biliyorlardır. Benim diyeceğim şey; eskiye ve yeniye dair gündelik hayatlarımıza, evlerimize, işimize, işyerlerimize ait her türlü orijinal resim, belge ve nesneyi kayıt altına alınmış sözlü anlatımları kullanarak, bunların kaybolup gitmesini önlemek için derleyerek, Afyonkarahisar’ın yerel tarihini unutturmamak, herkes için anlaşılır hale getirmek ve sevdirmek için de bir şeyler yapılması gerektiğidir.
Sadece not düştüm.

Kaynak link: http://www.kocatepegazetesi.com/tr-TR/kose-yazilari/116116/hafizasini-kaybetmis-kentler-yok-olmaya-mahkumdur (Erişim:15.03.2019)