Keşfedilmemiş turizm cenneti: Afyonkarahisar

Yazı: Neşe SİMSARLAR Fotoğraflar: Ömer VEFA

İSMEK El Sanatları Dergisi / Sayı:8 / 2009

Afyonkarahisar, arkeolojik kalıntıları, binlerce yılda oluşmuş mağaraları, peribacaları, asırlık yapıları, tabiat güzellikleri, ören yerleri, açık hava tapınakları, sivil mimari harikası evleri ve yöresel el sanatlarıyla pek çok tarihi ve tabii güzelliğin bir arada bulunduğu keşfedilmemiş bir turizm cenneti… Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin kesişme noktasındaki bu güzide şehir, yaklaşık 5000 yıllık köklü tarihine tanık olmak isteyen ziyaretçilerini bekliyor.

Afyonkarahisar deyince ilk akla gelen dünyaca ünlü nefis kaymağı, sucuğu, lokum ve şekerlemeleri olur. Ardından ise tarihte Frigya Salutaris (Şifalı Frigya) diye adlandırılan termal suları… Sağlık turizmi yönünden oldukça şanslı olan ildeki 5 kaplıcanın hepsi Turizm Bakanlığı tarafından “Turizm Merkezi” ilan edilmiştir. “Geleceğin Termal Başkenti” olarak nitelendirilen Afyon, arkeolojik kalıntılarıyla, binlerce yılda oluşmuş mağaralarıyla, asırlık yapılarıyla, tabiat güzellikleriyle, ören yerleriyle, açık hava tapınaklarıyla ve el sanatlarıyla göz doldurur. İlin pek çok kimse tarafından bilinmeyen bir başka güzelliği ise peribacalarıdır. Afyonkarahisar’ın jeolojik yapısı gereği, volkanik arazi üzerinde bulunan İhsaniye, İscehisar, Bayat ve Bolvadin ilçelerinde şapkalı veya şapkasız çok sayıda peribacası vardır. Afyon, pek çok tarihi ve tabii güzelliğin bir arada bulunduğu keşfedilmemiş bir turizm cennetidir.


Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerimizin kesişme noktasındaki bu güzide şehrimiz, yaklaşık 5000 yıllık tarihinde Hitit, Frig, Yunan, Roma ve Bizans gibi pek çok uygarlığa beşik olmuştur. Konya Yolu üzerindeki Arkeoloji Müzesi’nde bölgedeki yaklaşık 40 höyük, 20 kadar antik şehirden derlenenlerle, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans devrine ait eserler sergilenmektedir.

Afyon’da Selçuklu ve Beylikler döneminde başlayan Türk hakimiyeti, Osmanlı döneminde de devam etmiştir. Afyonkarahisar ilimiz Kurtuluş Savaşı’nda son derece önemli bir bölge olmuştur. Büyük Taarruz planları bu ilin Eski Belediye Binası’nda yapılmıştır. 26 Ağustos 1922 günü, saat 05.30’da top ateşiyle aydınlanan Kocatepe’den fırlayan ordumuz, Yunan mevzilerine saldırmış ve Kurtuluş Savaşı destanını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Bu taarruz harekatı, tek bir düşman bırakılmayıncaya dek sürdürülmüş ve İzmir’de noktalanmıştır. Afyon, demiryollarının geçtiği yer olması nedeniyle silah, cephane ve erzak naklinde de son derece önemli rol oynamıştır. Anıtpark’ın karşısındaki Zafer Müzesi, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği yerdir. Zafer Müzesi’nde, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa ve Batı Cephesi Harekat Şube Müdürü Tevfik Bıyıkoğlu anısına kaldıkları odalar düzenlenmiştir. Afyon’un düşmandan kurtuluşunu canlandıran Zafer Anıtı,1936’da Avusturyalı heykeltıraş Krippel tarafından yapılmıştır. Kocatepe Anıtı ise 1953 yılında, Kocatepe’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin yapıldığı yerde inşa ettirilmiştir Afyon’un en heybetli yapısı, şehrin güneyindeki yalçın bir dağın tepesindeki Karahisar Kalesi’dir. Afyonkarahisar şehri ile özdeşleşen kalenin İÖ 1340’lı yıllarda Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit Kralı II. Murşil tarafından, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. 226 m. yükseklikteki kale için şöyle demiştir Ozan Arif Nihat Asya dizelerinde: “Düzlükte, gelip geçse de yol, Afyonkarahisar’dan Ey yolcu, görünmez Afyonkarahisar, istasyondan Şayet vaktin olursa tırman Kale’ye Bak Afyonkarahisar’a gökyüzünde bir balkondan” Karahisar Kalesi, tarihi boyunca türlü inanışlara da ev sahipliği yapmış, evlenmek isteyen kızların hayırlı bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların ise kısmetlerini açtıkları yer olmuştur. Kale hakkında türküler yakılmıştır.
Afyon’da ilgi çeken bir diğer yapı da Afyon Semahanesi’dir. Zaviye Mahallesi’nde Türbe Yokuşu Sokağı’nda bulunan yapı, halk arasında “Türbe” ve “Mevlevi Camii” adlarıyla anılmaktadır. Afyon Semahanesi, Mevlevilikte Konya’dan sonra ikinci sırayı almaktadır. Germiyanoğlu Süleyman Şah, 1274 yılında Hz. Mevlana’nın torunu Mutahhara Hatun ile evlenmiş, böylece Mevlana sülalesinin bir kolu Afyon’a yerleşmiş ve Hz. Mevlana ailesine mensup kişiler bu mevlevihanede görev yapmışlardır.

Tarih boyunca birkaç defa yangın geçirmiş olan mevlevihanenin en büyük restorasyonu, 1905-1908 yılları arasında 2. Abdülhamit zamanında yapılmıştır. Semahane, mutbah ve öbür bölümleriyle birlikte esasen büyük bir mevlevihanedir. Kesme taştan yapılan binanın kapısı üzerinde, kitabe yerine kabartma bir Mevlevi külâhı yer alır. Tek şerefeli minaresi batıdadır. Semahanenin sol tarafı türbe bölümüdür. Türbede Mevlevi şeyhlerine ait on iki ahşap sanduka bulunmaktadır. Mevlana’nın torunlarından Âbâ Pûş-i Veli, Sultan Divani (Mehmet Semâi Çelebi), Hızır Şah Çelebi gibi Mevlevi büyükleri ile Şah İsmail’in oğlu Elkas Mirza da burada yatmaktadır. Mevlevihanenin bahçesinde önemli şairlerimizden Namık Kemal’in annesi Fatma Zehra Hanım’ın da mezarı bulunmaktadır. Günümüzde cami olarak kullanılan yapıyı, son olarak Mimar Arif Turunç onartmıştır.
Afyon’un en büyük camilerinden birisi olan Ulu Camii de Anadolu Selçukluları devrinde 1272-1277 yıllarında Sahipata Nusretiddün Hasan tarafından yaptırılmıştır. Kendi adı ile anılan mahallede, kagir dört köşe kalın duvarlar üzerine toprak damlı iken, şimdi bakır kaplı çatı ile örtülmüş çatı beş sırada sekizerden kırk ahşap sütun üzerine oturtulmuştur. Zamanımızda eski biçimi korunarak yeniden onarılan cami, Selçuklu döneminin eşsiz örneklerinden biridir.


Afyon’da İmaret Camii, Mısri Camii, Ot Pazarı Camii, Yeni Camii, Sinan Paşa Camii, Rüstem Paşa Camii yanında kaya kiliseleri, manastırlar, bedestenler, kervansaraylar, çeşmeler, köprüler, geleneksel mimarideki evler ve 17. yüzyıl ortalarında Kadı Abdullah Efendi tarafından yaptırılan Taşhan diğer dikkat çekici yapılardandır. Gelelim güzel ilimizin el sanatlarına… Geleneksel motiflerle yapılan el sanatları bu ilimizde çok gelişmiştir. Keçecilik, koşumculuk, at arabacılığı, demircilik ve bakırcılık, mermercilik, kilimcilik, halıcılık ilin önemli el sanatları arasındadır. Afyon’daki “Keçeciler Çarşısı’nda keçelerini eski usul ile yapan keçeciler halen vardır. Demiryolu, göbek, yıldız, tavan, ay yıldız Afyon keçelerinin üzerine işlenen motiflerdendir. Afyon’un çok eskilere dayanan el sanatlarından olan ve atların arabaya koşulması için gerekli ürünlerin yapımı olarak tanımlanan koşumculuğa bugün ilgi yok denecek kadar azdır.

Koşumculukla birlikte gelişmiş olan at arabacılığı da eskisi kadar olmasa da yaşatılmaya çalışılmaktadır. Bakırcılık ve demircilik kentte endüstrileşmenin etkisiyle yok olmaya yüz tutan el sanatlarındandır. Afyon’un Bayat ilçesinde dokunan kilimlerin ünü yurt dışına kadar yayılmıştır. Ayrıca Dinar, Sincanlı ve Hocalar’da da kök boya ile yapılan geleneksel kilimlerin üretimi son hızla devam etmektedir. Dazkırı, Dinar, Sandıklı ve Şuhut ilçelerinde ise halıcılık bir aile ekonomisi haline gelmiş, gelir kaynağı olmuştur. Bacasız sanayi olarak adlandırılan mermer işlemeciliği Afyon’da hızla gelişmekte, mermer sanayii dallarına bilinçli bir şekilde yatırım yapılmaktadır. Kız çeyizlerinin vazgeçilmezi olan danteller ve oyalar da kentte yoğun olarak yapılmakta, renk renk motiflerle, nakışlarla işlenmiş örgüler göz kamaştırmaktadır.

Kaynak link: http://ismek.ist/blog/icerik.aspx?p=662 (Erişim:08.03.2019)