Sinemada mücadelenin adı; Yücel Çakmaklı

Mehmet YARAR

Milli Gazete / Kültür-Sanat

Yücel Çakmaklı, halkımızın öz değerlerini beyaz perdeye yansıtan, toplumun mevcut görüntüsünden ziyade neden ve nasıl sorularına cevap arayan bir sinema fikrine sahipti. Kültürel yozlaşma ve ahlaki çözülme ile baş edebilmemiz için ihtiyacımız olan manevi değerlere sahip milli bir sinemanın hayalini kuruyordu.

1961 Anayasasından sonra sanatsal faaliyetlerde görülen farklılaşma çabası ve sosyalizmin derin etkileri, sinemamızda da kendini hissettirmeye başladı. O günlere kadar uyarlama ve sadece maddi beklentilere öncelik veren eğlencelik filmler üretilirken ?toplumsal gerçekçilik?  maskesini yüzüne geçiren yeni bir akım belirdi sinemamızda. İnsan ve toplum ilişkilerini kendi çıkarlarına uygun olarak anlatan, İslami duyarlılığı dışlayan ve tabii ki müstehcenliği olmazsa olmaz kabul eden bir akımdı bu. ?Ahlakımızı örseleyen, kutsallarımızı hiçe sayan ve inançlı insanlarımızı ötekileştiren?? İç dünyamızı karartan günleri böyle anlatıyordu Yücel Çakmaklı. Yücel Çakmaklı, halkımızın öz değerlerini beyaz perdeye yansıtan, toplumun mevcut görüntüsünden ziyade neden ve nasıl sorularına cevap arayan bir sinema fikrine sahipti. Kültürel yozlaşma ve ahlaki çözülme ile baş edebilmemiz için ihtiyacımız olan manevi değerlere sahip milli bir sinemanın hayalini kuruyordu. Asistan olarak film setlerinde çıraklık yaptığı günlerde ?Yeni İstiklal? ?Yeni İstanbul?, ?Düşünen Adam? ve ?Tohum? dergilerinde de yazıları yayınlanmaktaydı. Bu yazılar genellikle ?Milli Sinema? fikrinin oluşmasını isteyen yazılardı. Sinemacı olmadan önce bir din âliminin duasına mazhar olan genç adam, sinemanın onu kullanan insanın niyetine göre olumlu ya da olumsuz bir araç olarak kullanılabileceğini öğreniyordu.

Toplumun Her Kesimine Ulaştı

1970 yılında Milli Sinema akımının ilk ürünü ?Birleşen Yollar? ile belki de ilk kez toplumun yalın gerçekleri sinemanın diliyle anlatılıyordu. Mevcut düzene ilk tepki, ilk itiraz, ilk karşı duruşu sergileyen bir yapımdı. Çile, Zehra, Oğlum Osman, Kızım Ayşe ilk dönemim olarak isimlendirdiği 1975?e kadar olan filmlerinden bazılarıydı. Hiçbir maddi desteği olmadan düşüncelerini amellerine katık ederek çalışmalarına devam eden Yücel Çakmaklı, sinemaseverlerin özlediği filmlere kavuşmasının heyecanıyla kurduğu sinema salonları ile toplumun her kesimine ulaştı. Milli sinema fikrini her geçen gün olgunlaştıran filmler üreten, bir dönem muhafazakar gençliğin sesi olan Çakmaklı, alkışlanan, övülen kimilerince de acımazca eleştirilen bir yönetmendi artık.

Minyeli Abdullah İle Zirveye Çıktı

Çakmaklı, 1975?ten 90?lı yıllara kadar TRT bünyesinde çalışırken kısa hikayelerden 30-70 dakika arası TV filmleriyle milli değerlerine bağlı gençliğin ilk televizyon çalışmalarına öncü oldu. Küçük Ağa, Osmancık, Denizin Kanı gibi romanlar, beyaz ekranda Çakmaklı?nın çabalarıyla hayat buldu. 1990?da Minyeli Abdullah ile zirveye ulaştığı dönemde, kapılarına kilit vurulan, kaderine terk edilmiş sinema salonları insanları misafir ediyordu. Müstehcen filmler yüzünden sinemaya küsenler, beyaz perdenin büyülü penceresinden ilk kez bakma fırsatını elde edenler yan yana Minyeli Abdullah?ın zorlu yaşam mücadelesine tanıklık ediyordu. Film gişe rekoru kırarak yaklaşık beş yüz bin seyirci rakamına ulaştı. Minyeli Abdullah 2 ve Sahibini Arayan Madalya filmleri çok geçmeden sinemadaki yerini aldı. Minyeli Abdullah filmi ile gelen Yücel Çakmaklı?nın bu başarısı Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever gibi yönetmenlerin daha çok film üretmesine önemli katkılar sağladı.

Büyük Bir Mücadeleye Girişti

Yücel Çakmaklı, hiçbir maddi beklentisi olmadan fikir temellerini bizzat kendisinin oluşturduğu Milli sinema ideali için fedakarca çalışan özgün bir yönetmendir.

Sinema salonlarında yer gösterdiği, dönemin usta yönetmenlerine yardımcılık yaptığı günlerde mevcut düzenin aksayan yanlarını çok iyi tespit ederek insanlara farklı bir seçenek sundu. Belki zaman zaman verdiği tavizler ve senaryolarda bulunması gereken elzem eksiklikler vardı. Ancak Çakmaklı uzun yıllar süren mücadelesi ile kendilerini muhafazakar olarak adlandıran televizyon kanallarının günümüzde bu kadar çok izlenmesine katkıda bulundu. ?Hür Adam? gibi dev bütçeli ve Takva, Büşra, The İmam vb. İslami duyarlıklı filmlerin üretilip insanlara ulaşmasını sağlayan bir akımı tek başına savaşarak oluşturup bugünlere getirdi. Bu ülkenin gençliğini zararlı akımlardan korumak için verdiği mücadelede yalnız kalan, kıymeti asla bilinmeyen Çakmaklı, yaşadığı dönemde göremediği saygı ve sevgiyi bir gün mutlaka görecektir.

Geri Adım Atmadı

Marksist düşüncelere sahip sinemacılar Yücel Çakmaklı?yı ve milli sinema akımını hiçbir zaman benimsemediler. İslam?ı propaganda aracı olarak kullanmak, milliyetçilik vurgusunu abartmak, milli ve manevi değerlerimizi övmek başlıca eleştirilen yönleriydi. Osmanlıyı yüceltmesi ise gericilik suçlamasıyla yüzleşmesine neden oluyordu. Çakmaklı, milli sinemaya karşı olan çevrelerce olduğu kadar, bu akımın diğer üyeleri tarafından da eleştirilmişti. İlk filmlerinde toplumun sosyetik kesiminden karakterleri ön plana çıkarması olumsuz bir tercih olarak görüldü. İslam?ın yüceliğinden ziyade ?aşk? duygusunun senaryolara yön vermesi ve İslam?ın sosyal ve ekonomik hayattaki etkilerinden yoksun filmler üretmesi eleştirilerden bazılarıydı. Dönemin sinema ortamını ve anlayışını tam olarak kavramadan bu tarz eleştiriler yöneltmek usta yönetmene yapılan büyük bir haksızlıktır. Sinemaya adım attığı dönemdeki siyasal ve toplumsal düzenlemelere itiraz etmedi. Anlatmak istediklerini zamanla olgunlaştırdı ve geri adım atmadı.

Kaynak link: (Erişim: 15.02.2019):https://www.milligazete.com.tr/haber/769423/sinemada-mucadelenin-adiyucel-cakmakli