Açtı perdeleri Sultan Divâni ;
Kalegörünmez’den kaleyi gördüm…
Mermer saksısında seneler sonra,
Yeniden açılan lâleyi gördüm.
Bir sis daha kalktı:efendisine
El kaldıran nankör köleyi gördüm;
Kadının,çocuğun,kızın,kızanın
Yıllarca çektiği çileyi gördüm
Ve birgün,şerîri çiğneyen atı,
Rüzgârda savrulan yeleyi gördüm.
Kaçanın-ağırlık etmesin diye-
Bıraktığı kolu,kelleyi gördüm.
Gece,yıldız yağdı Afyon’a ;
Sayılarca ateş böceği gördüm.
Şükran namazına durdum Camide…
Şeffaf mihrâbından Kıble’yi gördüm.
Meçhulüm olmayan yiğit askerde
Eli bayrak tutan bileği gördüm;
Yanında yeni bir âbide diye
Çatılan acayip nesneyi gördüm:
Doğru bildiğini Afyon’un doğru,
İyi bildiğini-hep-iyi gördüm:
“Elek dolusu su…” diyen kadını,
Kananlara gülen eleği gördüm;
Sofralarda Kadınana’nın südü
Yanında haşkeşli ekmeği gördüm.
Bana tatlarından söz etmek düşmez ;
Yemişleri gördüm,peteği gördüm ;
Şu çocuk yüzlü şâheserde bile
Daralmakta olan yeleği gördüm
Göğe haykırarak,kızların gökten
Kısmet dilediği kuleyi gördüm; *
Sevilip kısmeti oldum birinin
Ve birleşmiş iki yüreği gördüm.
Açtı gözlerini Sultan Divânİ ;
Kalegörünmez’den kaleyi gördüm.
Arif Nihat ASYA
-Ses ve Toprak-