Emirdağ Amorium Antik Kenti


Ulvi YÜRÜK

Şair ve Tarih Araştırmacısı

Amorium, Afyonkarahisar ilinin sınırları içinde, Emirdağ ilçe merkezine 13 km. uzaklıkta bir antik kenttir.

Eski Yunanca ve Ortaçağ Yunancasında ‘Amorion’ şeklinde anıla gelmiştir. Arap/İslam kaynaklarında, “Ammuriye” ya da “Amuriye” şeklinde geçer. Amorium höyüğünün yamacında bugün Hisarköy bulunmaktadır. Arkeolojik alanda bilimsel kazı çalışmaları, 1988 yılında Oxford Üniversitesi’nden Prof.. R Martin Harrison tarafından başlatılmıştır. 1993 yılından 2013 yılına kadar, New York Metropolitan Sanat Müzesi’nden The Metropolitan Museum of Art Dr. Chris Lightfoot başkanlığında uluslararası bir ekip tarafından yürütülmüştür. 2013 yılından itibaren kazı işlemi, Eskişehir Anadolu Üniversitesine devredilmiş olup kazılar Doç.Dr. Zeliha Demiral Gökalp başkanlığında yürütülmektedir.

Amorium ismi ilkçağ Hint-Avrupa kavimlerinin dilinde ‘anne’ anlamına gelen (ve varlığını bugüne kadar sürdürmüş) ‘ma’ kelime kökü ile ilişkilendirilmektedir. Bu da bizi, kentin daha başlangıcından itibaren, Anadolu Ana Tanrıça kültü ile ilişkili olduğuna sonucuna götürmektedir.

Amorium, 787’ den evvel Başpiskoposluk derecesine yükselmiş ve dokuzuncu asırda da bir gurup Piskoposlukların Metropolisi olmuştur.

(Alanın genel görünümü.)

ANTİK ÇAĞDA AMORİUM

Amorium kenti içinde yer alan höyük ile birlikte (M.Ö. 3. Bin) Erken Bronz Çağ’ ından itibaren Hititler ve Frigler tarafından iskân edilmiştir. Her ne kadar Anadolu’ nun erken tarihinde kentin ne önemde olduğu şimdilik bilinmese de Hititler döneminde isminin ‘’Aura’’ olduğu zannedilmektedir.

Kentten ilk bahseden antik kaynak, Roma İmparatoru Augustus devrinde (M.Ö.27.-M.S.14.) yaşamış olan ünlü coğrafyacı Strabon’ un eseridir. Aynı zamanda, şehir Geç Helenistik dönemden (M.Ö.2.-1.yy.) Roma İmparatoru (M.S.198-217) Caracalla’ ya kadar olan üç yüz yıldan fazla bir süre içerisinde kendi adına para basmıştır.

Roma döneminde (M.S.1.-3.yy.) ufak bir kent olan Amorium, Geç Antik dönemde ise hızla önem kazanmıştır. Kentteki önemli yapı evrelerinden biri İsaura’ lı Bizans İmparatoru Zenon (M.S. 474-491) yönetiminde oluşturulmuştur. Surların onun döneminde yapıldığı düşünülürken, kentteki iki büyük kiliseden birinin bu dönemle bağlantısı kurulabilir.

BİZANS İMPARATORLUĞU VE İSLAM DÖNEMİNDE AMORİUM:

M.S. 7. yy. da kent, başkent İstanbul’ dan güneye, Suriye’ ye doğru giden önemli bir karayolunun üzerinde yer almasıyla hem idari hem de askeri açıdan önem kazanır. ‘’ Karanlık Çağ’’ denen dönemde (M.S.7.yy. ortasından 9.yy. ortasına) Bizans eyaleti veya ‘’Theme’’ si Anatolikon’ un askeri merkezidir.

Arapların Anadolu’ya ilk akınlarının kaydedildiği 641 yılından sonra, birkaç yıl geçmeden Amorium bir Arap saldırısına maruz kalmıştır. Amorium’a ardarda Arap saldırıları yaklaşık iki yüz yıl boyunca sürmüş, 668’de kalenin Araplarca fethine rağmen kısa süre sonra Bizanslılarca geri alınmış, 716 ve 796′ daki büyük saldırılar ise püskürtülmüştür.

837’ de Bizans imparatoru Theofilos güney-doğu Anadolu’ya ve Abbasi halifeliği başkentine hedefle 70.000 kişilik bir ordu ile Abbasi ülkelerine sefere geçti. Bu ordu Malatya (o zamanki Melitene) ve Samsat (o zamanki Samsota) kalelerini eline geçirdi. Sonra bu ordu Suriye’de Mutasım’ın doğum yeri olan Zibatra (Bizanslılarca Sozopetra) kalesine saldırdı; bu kaleyi ele geçirip yıktılar.

Buna karşılık olmak üzere 838’ de Mutasım büyük bir ordu ile iki koldan Anadolu’ya girdi. Bizans imparatoru iki Arap kolunun birleşmesini önlemek amacıyla Abbasi generali “Afşin” komutasındaki bir kolu üzerine 25.000 (veya 40.000) kişilik ordu ile 21 Temmuz 838 de (şimdi Dazmana mevkinde) “Anzin Savaşı” adı verilen bir çatışmaya girişti. “Afşin” Bizanslıların hücumuna karşı durup bir karşı hücumla bu muharebeyi kazanıp Bizans ordusunu dağıttı. Bizans ordusu Mutasım’ın Anadolu’da ilerlemesine hiçbir direniş göstermedi. Halife’nin komutasındaki kol ise Ankara kalesini aldı ve Afşin kolu ile orada birleşen büyük Abbasi ordusu, şimdiki EMİRDAĞ-HİSARKÖY civarında, Bizans’ın ikinci büyük şehri ve çok önemli kalesi olan Amorium üzerine yürüdü. Ordunun hedefi Amuriye idi.

Arap tarihçi al-Tabari’ ye göre, Mutasım ‘’Anqira’’ ya (Ankara) ilerleyişini o kadar dikkatli planladı ki, eğer Tanrı’ nın izniyle orayı fethederse, ‘’Amurriye’ ye ilerleyebilecekti; çünkü Bizans topraklarında bu iki kentten ne daha büyüğü, ne de hedefi olabilecek daha değerlisi vardı.

İslâm ordusu Ankara’ dan hareketle Amuriye’ ye gelerek 1 Ağustos’ta şehri kuşattı. Bu kale kuşatmaya karşı 55 gün direndi. Fakat komutanlardan Baditses Bizanslılara ihanet edip, Abbasilere surlarının, en zayıf tarafını gösterdi ve oradan surları yaran Arap ordusu 23 Eylül 838 de şehre girerek şehri ve kaleyi yakıp yıktı. Saldırıda 30 bin Bizanslı’ nın öldüğü ve esir alındığı kayıtlara geçmiştir.

Halife Mutasım, bundan sonra İstanbul üzerine yürümeyi düşündüğü halde ordusu arasında şahsına karşı bazı tertiplerin sezilmesi üzerine Samarra’ya dönmek mecburiyetinde kaldı.

(Madrid Skylitzes’ in çizdiği, 838 Yılında Arapların Amorium’u kuşatmaları esnasında zayıf düşen Bizanslıların, El-Mutasıma elçilerini göndererek, ateşkes yapmak amacıyla para teklif etmeye geldiklerini gösteren Minyatür.)

Mutasım’a Bizanslılar “Gramerci İoannis” başkanlığında bir elçiler heyeti gönderdiler. Halife ve saray mensuplarına çok değerli hediyeler sundular. Ayrıca Bağdad halkına da 36.000 Bizans altını dağıtarak halkı barışa teşvik ettiler.

Bu büyük felakete rağmen, Amorium hızla Bizanslılar tarafından yeniden iskân edilmiştir. M.S. 931 yılında Araplar tarafından tekrar yağmalanmışsa da, kent 10. ve 11. yy. larda biraz canlanmış ancak daha önceki askeri ve stratejik önemini asla kazanamamıştır.

9. yüzyıla girildiğinde Amorium bir yandan Bizans’a bir imparatorlar hanedanı verirken (Amorian veya Frigyalı hanedan), bu hanedan 820-867 yılları arasında 3 imparatordan ibaret kalmış ve Bizans tarihi açısından başarılı icraatlar yapamamıştır. Hanedana mensup 3 imparator; ‘Kekeme’ 2’nci Mihail, oğlu Teofilos ve torunu ‘Sarhoş’ 3’üncü Mihail’dir.

Amuriye bu günkü Hisar Köyü yerleşkesinde bulunan Doğu Romanın Antik Kentlerinden Amorium’ un İslam kaynaklarındaki adıdır. Amuriye İslam kaynaklarında Anadolu’nun en önemli şehri olarak geçer ve Hıristiyanlık tarihi acısından da çok önemli bir konuma sahiptir. Son dönemlerin de bozulmamış Hıristiyanlığın yaşandığı bir yerdir. Selman Farisi’ nin yaşadığı bir şehirdir. Amuriye Kalesinin etrafının hendekle çevrili olması, Selman Farisiye Medine savunmasında hendek kazılması fikrini vermiştir. Hendek Savaşında hendek kazılması fikri bu kadim şehirden dolayıdır.

Tarihi Baharat Yolu, Kral Yolu ve İpek Yolunun uğradığı bir şehir olan Amuriye Doğu Roma’nın ticaret ve ekonomi şehridir. Türkiye’nin İstanbul’u ekonomide nasıl lokomotif görevi üslenmişse Amuriye Doğu Romanın lokomotif şehri olmuştur. Ticaret yollarının Amuriye’ de kesişmesi şehri geliştirmiş, kimi kaynaklarda 70 bin, kimi kaynaklarda 300 bin insanın yaşadığı bir şehirden bahsedilmektedir. Böyle bir şehrin ve nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü imkân ve şartların bu bölgede bulunduğu anlaşılmaktadır. Kazılarda bulunan şaraphane bu civarda üzüm bağlarının çok olduğunu ve şarap üretiminin yapılarak Amurriye ile civardaki yerleşim yerlerinin şarap ihtiyacının buradan karşılandığını göstermektedir. Suvermez, Karacalar ve diğer köylerdeki üzüm yetiştirme kültürü, o dönemlerin bu güne yansımasıdır. Maden ve mermer ocaklarından, tarım alanlarından, hayvancılık sahalarından tutun birçok alanda güçlü bir yapının olduğu anlaşılmaktadır. Amuriyenin stratejik bir konumda bulunması özellikle İstanbul kuşatmaları öncesinde bu şehrin kuşatılması savaşlarda aşırı yıpranmasına ve sonunda yok olmasına sebep olmuştur. Tarihi kervan yollarının ve İpek yolunun da önemini kaybetmesi bu süreci hızlandırmıştır.

İslam tarihi bakımından kentin önem arz etmesinin temel nedeni, sahabe Selman-ı Farisi’nin Amorium’ da şu an bulunan kilisede çalışması ve emrinde çalıştığı, talebesi olduğu rahip tarafından İslam dininin hak din olduğunun söylenmesi üzerine Müslüman olmak için Medine’ye gitmesi vakıasıdır.Yani şehir Hristiyanlık kadar olmasa da İslamiyet açısından da önemli bir kenttir. Kent Anadolu coğrafyasında merkezi bir önemi Bizans İmparatorluğu Bizans kalıntıları üzerinde yoğunlaşmıştır.

M.S.1068-1069 yıllarında Anadolu içlerine uzanan Türk akınlarından birinin Amorium’ a ulaştığı bilindiğine göre, kentin hala önemini koruduğu görülmektedir. Gerçekten de M.S.1071’ deki Malazgirt zaferinden sonra, Bizanslıları yenen Selçuklular kente yerleşmişlerdir. Erken 14.yy’ a kadar Selçuklular kentte varlıklarını sürdürseler de kent ne Selçuklular ne de Osmanlılar döneminde önemli bir Türk kasabası haline gelmemiştir.

Kazı bulgularının Antik Çağ ve sonrasında Bizans’ın güçlü ilk dönemleri ile Anadolu Selçuklu Devleti arasında kalan yüzyıllarda ( kabaca 750 – 1100 yılları arası ) Anadolu içlerinin kentsel, idari ve kültürel gelişimine ilişkin bilgilerimizde mevcut boşluğu doldurmakta büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Şimdiden, Amorium Üst Kenti’nin, evvelce zannedildiği gibi 11 yüzyıl sonunda terk edilmediği, Selçuklularca ve ayrıca Osmanlı’nın son dönemlerinde de kale olarak kullanıldığı, Hisarcık (sonradan Hisarköy) köyünün isminin buradan geldiği anlaşılmıştır.

Dolayısıyla Amorium’da beş ayrı medeniyetin (Antik Helen, Antik Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı) izleri bir aradadır. Amorium Alt Kenti’nin de ikinci bir tahkimat duvarıyla çevrelenmiş olduğu görülmekte bu surları korumak için gerekecek askeri güce ilişkin hesaplamalar kentin Bizans İmparatorluğu açısından taşıdığı önemi doğrulamaktadır. Ancak, sitin koruma altına alınmasından önceki yıllarda define avcılarınca yoğun surette kazılmış ve yağmalanmış olması maalesef önemli ölçüde tahribata sebebiyet vermiştir.

Dönemin Arap kaynakları, Amorium’un Anadolu’nun en büyük kenti olduğundan bahsetmektedirler.

Bizans döneminde İstanbul yolu üzerindeki en önemli İç Anadolu kalesi kimliğinden ve Marmara bölgesinden önceki son büyük savunma mevzii oluşundan ötürü tahribat Amorium’un kaderi olmuştur.

(Mikhail II. Kendi adına bastırdığı Sikke.)

MİKHAİL II. BALBUS (AMORİON, PHRYGİA- EKİM 829)

820-829 yılları arasında Bizans İmparatoru ve Amorion hanedanının kurucusu. 813’te tahta çıkan Bizans imparatoru V.Leon’un (Ermeni) silah arkadaşı idi. Soylu kökenli olmamasına karşılık komutanlığa kadar yükseldi. Bardanes Turkos ile I. Nikephoros arasındaki taht kavgasında Leon’la birlikte önce Bardanes’in yanında yer aldıysa da sonradan Nikephoros’u desteklediler. Yıllar sonra tahta çıkan Leon, hainlik suçlamasıyla 24 Aralık 820’de Mikhail’i ölüme mahkûm etti. Ancak ertesi gün Leon’u öldüren yandaşları Mikhail’i imparator ilan ettiler.

Mikhail’in tahta çıkışından az önce Thomas adlı Slav asıllı bir askerin önderliğinde patlak veren ayaklanma ancak 823’ün sonlarında bastırılabildi. İmparatorluğun thema’ ları zayıfladığı için bundan sonra Arap saldırıları da önlenemedi. Araplar Girit’i (826 veya 827) ve Sicilya’nın bazı bölümlerini (827-829) ele geçirdi.

Mikhail, ikonoklazma yakınlık duymakla birlikte hoşgörülü bir politika izledi. Hapisteki ikon yanlılarına özgürlüklerini bağışladı, sürgündeki Patrik Nikephoros ile Stadionlu Theodoros’u (Studites) ve öteki din adamlarını geri çağırdı.

(Theophilosu tahtta gösteren minyatürle kendi adına bastırdığı Sikke.)

THEOPHİLOS (?-20 OCAK 842, KONSTANTİNOPOLİS)

829-842 yılları arasında Bizans imparatoru. İkonaklazm yanlısı Amorion hanedanından gelen imparator II. Mikhail’in oğlu. İkonoklazm yanlısı Bizanslı bilgin Ioannes Philoponos’tan ders aldı. 820’de taç giyerek babası ile birlikte hüküm sürmeye başladı. Kısa bir süre sonra Theodora ile evlendi. 829’da tek başına imparator olunca beşinci Abbasi halifesi Harun Reşid’i örnek alarak kıyafet değiştirerek halkın arasında dolaşıp şikâyetleri dinledi. Vikinglere ve Macarlara karşı Bizans’ın kuzey sınırlarını güçlendirmek amacıyla kaleler inşa ettirdi. Müslümanlara karşı ülkenin doğu ve batı sınırlarını da güçlendirdi.

Hükümdarlığı boyunca Müslümanlarla savaşan Theophilos, Temmuz 838’de Dazimon (Dazmana)’da yenilgiye uğradı. Bunun sonucu olarak Ankyra (Ankara) düştü. Bir süre sonra Harun Reşid’in oğlu Memun’un yerine geçen Mutasım, imparatorluğun başlıca kalelerinden biri ve imparatorluk hanedanının merkezi olan Amorion’u ele geçirdi. Theophilos, Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanarak, 841’de Endülüs Emevilerinin yardımıyla Melitene’yi (Malatya) ele geçirip Mutasım’ı ateş kese zorladı.

Theophilos, hükümdarlığı sırasında Ortodoks manastır geleneğinin siyasal etkisini zayıflatmak amacıyla Ortodoks ayin ve dualarda ikon kullananlar üzerindeki baskıları arttırdı. Ancak, ikonoklazm halk arasında fazla destek bulamadı ve Theophilosun ölümünden sonra ikonalar yeniden kullanılmaya başlandı.

Theophilosun önderlik ettiği kültürel canlanma klasik metinler üzerine yapılan araştırmalarla ilgili iki önemli sonuç doğurdu. Bunlardan biri metinlerde büyük harfin yerine küçük harfin kullanılmaya başlanması, diğeri ise scriptariumların (kâtiplerin çalıştığı yazı odası) sayısının artması idi. Theophilos ayrıca 8.yüzyıldan sonra eski önemini yitiren Konstantinopolis Üniversitesi’ni yeniden düzenledi ve başına ünlü Bizanslı matematikçi Leonu getirdi.

(Mikhail III. Minyatürü ve annesi Theodora tarafından bastırılan Sikke.)

MİKHAİL III (838-23 EYLÜL 867, KONSTANTİNOPOLİS)

Lakabı Amorionlu Mikhail ya da Ayyaş Mikhail olan Mikhail III, Amorion hanedanından gelen son Bizans imparatorudur.

Babası Theophilos’un ölümünden (20 Ocak 842) sonra imparator oldu. Yaşının küçüklüğü nedeniyle yönetimi İmparatoriçe Theodora ile Başbakan Theoktitos önderliğindeki naipler kurulu üstlendi.

843’ten sonra Yunanistan’da Slavlara, Anadolu, Ege ve Nil Deltasında Araplara karşı girişilen seferlerde bazı zaferler elde edildi.

Annesi ile anlaşmazlığa düşen Mikhail, dayısı Bardas’ın Theoktistos’u öldürmesine (Kasım 855) göz yumdu ve Mart 856’da Bardaras’ın yardımı ile iktidarı ele geçirdi. Başarısız bir darbe girişiminde bulunan Theodora kızları ile birlikte manastıra kapatıldı.

Bundan sonra Bardas, yeni yönetimde etkili oldu ve damgasını vurdu. Konstantinopolis’te bir üniversite kuruldu. Theodorayı desteklemiş olan Patrik İgnatios görevden ayrılmaya zorlandı (858). Papa, patriğin göreve iadesini istediyse de (863) Mikhail yeni patrik Photios’u görevden almayı reddetti. Sonuçta, Roma ile Bizans arasında Phoitos bölünmesi ortaya çıktı.

Araplara karşı yeni zaferler kazanan Bizans kuvvetleri 859’da Mikhail komutasındaki seferde Fırat Irmağı’na kadar ulaştı. 860’ta düzenlenen başka bir seferde Ruslar Konstantinopolis’i kuşattığı için Mikhail geri dönmek zorunda kaldı. Bu arada Mikhail’i etkisi altına alan Başmabeyinci Basileios, imparatoru Bardas’a karşı kışkırttı. Mikhail’in onayı ile Bardas’ı öldüren (Nisan 865) Basileios Mayıs 866’da ortak imparator ilan edildi. Ertesi yıl da Mikhail’i öldürterek I.Basileios adıyla imparator oldu.

BÖLGENİN TÜRKLEŞMESİ

Amorium Malazgirt Savaşı öncesinde Anadolu’ya akınlar düzenleyen Türkmen beylerinden Ahmet Şah ve Emir Afşin tarafından 1068 yılında bir süre zapt edilmiştir. Araya Orta Anadolu’dan da geçen Haçlı Seferleri girmiş, bölgeye geniş çaplı Türkmen yerleşimi ve bölge nüfusunun Türkleşmesi ise Anadolu Selçuklu devleti ile Bizans arasında 1116 yılında yapılan Bolybotum (Bolvadin) savaşından sonra cereyan etmiştir. Hisarcık 1516 tarihli Osmanlı kayıtlarında anılmaktadır. Bugünkü Hisarköy 1892 yılında kurulmuştur. Amorium’u ziyaret eden ilk Batılı gezgin William Hamilton’dur ve bölgeye 1836 yılında gelmiştir. 1988 yılından günümüze kadar da Amorium’ da düzenli kazılar yürütülmektedir.

EZOP (AİSOPOS)

Ezop İÖ VI yüzyılda (Kesin olmamakla birlikte büyük ihtimalle) Amorim’ da doğmuş büyümüş ve bir köle olarak bir süre Samos adasında yaşamış, azat edilince birçok yolculuk yapmış, Delphoi’ye yaptığı yolculuk sırasında bir cinayete kurban gitmiştir.

Ezop’ un yaşamı üzerine bilgileri Heredotos ve Plutarkhos tarafından verilmekte; bazı kaynaklarda Trakyalı, bazılarında ise Frigyalı olduğu ileri sürülmektedir. Ezop’ un İadmon adlı bir asilin kölesi olduğu ve sahibince azad edildikten sonra bol bol gezdiği ve Delfi’ de idam edildiği bilinmektedir. Ölümü üzerine mitolojik bir anlatım vardır. İddiaya göre, tanrılarının yardımıyla başkalarının ömürlerinden çalıp çok uzun yaşadıklarını ileri sürerek, Delfililer’ e hakaret etmiştir. Bunun üzerine Delfi halkı bir komployla hırsız olarak yakalatmış ve idam edilmiştir.

Ezop’ un masallarını gerçekten yazdığına dair hiçbir kanıt yoktur. Ona mal edilmiş masalların bilinen en eski derlemesi, M.Ö. 16. yy’ da Phaleros’ lu Demetrius tarafından hazırlanmıştır. Bu derleme daha sonra, M.S. 1. yy’ da Latince olarak Phaedrus, Yunanca olarak Babrios tarafından yeniden kaleme alınmıştır.

Ezop’ un Fabllarında çeşitli insan özelliklerinde hayvanlardan oluşan yeni bir dünyanın ilişkileri işlenir. İktidar kavgaları, güçlülerin güçsüzleri ezme, imha çabaları, yardımlaşmalar, kıskançlık, hile ve tuzak kurmalar, hayvanlar âlemi tecridi içinde bütün çarpıcılığı ile verilir. Ezop bu tecride sığınarak gündelik insan davranışlarından, ülkelerin idare şekillerine kadar genişleyen bir alanda, yaşadığı dönemi acımasızca eleştirmiştir.

‘’Ezop Masalları’’ daha sonra 17. yy. Fransız yazarı Jean De La Fontaine’ in Fabllarına esin kaynağı olmuştur. Ezop’ un anlattığı Fabl öyküler yaşama ilişkin bir öğüt ya da ders verir. Kahramanları ise hayvanlardır. Ezop’un öykülerinde hayvanlar konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır. Öyküden çıkarılacak ders, sonunda okura öğüt biçiminde verilir. Öykülerini insanlara hoşça vakit geçirtmek için anlattığı söylenir. Tilki ile Üzümler ve “Çoban ile Kurt” bunların en ünlüleri arasındadır.

Amorium’ un 42 şehidini (Ermişi) resmeden minyatür

AMORİUM’UN 42 ŞEHİDİ (ERMİŞİ)

838 savaşının Amorium’a verdiği zarar dışında Ortodoks Hristiyan tarihi açısından önemi büyüktür. Amorium’ dan esir olarak alınan yüksek rütbeli subaylarla, ileri gelen 42 Bizanslının, (Bazılarının isimleri: Aetius, Basoes, Callistus, Constantine, Krateros, Melissenus, Teofilos, Theodore, Vasois) Irak’ın Samarra kentinde 6 Mart 845 tarihinde idam edilmiş olmalarıdır. 42 Bizanslıya 7 yıl boyunca İslamiyete geçmeleri konusunda telkinde bulunulmuş ve kabul etmedikleri için hrıstiyanlara gözdağı vermek amacıyla önce idam edilip sonra Fırat nehrine atılmışlardır. Daha sonra o bölgede yaşayan hrıstiyanlar tarafından nehirden toplanarak mezara gömülmüşlerdir. O çağlarda esirlerin fidye pazarlığına tabi tutularak geri verilmeleri, sanıldığının aksine, idam edilmelerinden daha yaygın bir uygulamaydı. Fidye müzakereleri tamamlanmış bu 42 Bizanslının Halife tarafından idam edilmesi dini gerekçelere bağlanmış ve ‘Amorium’un 42 şehidi’ Rum Ortodoks Hristiyan literâtürüne geçmiştir. Aziz mertebesine yükseltilen bu Bizanslılar 6 Mart günü dini törenlerde anılmaktadır.

SELMAN-I FARİSİ (? – 655)

İran asıllıdır. Ateşe tapan Mecusî bir aileye mensuptur. Ailesi tarafından Mecusî inancına bağlı olarak yetiştirildiği halde Hıristiyanlığı tanıdıktan sonra bu dine bağlanmıştır. Hıristiyan din adamlarından son peygamberin vasıflarını öğrendikten sonra onu aramaya koyulmuştur. Bu özellikleri Hazreti Muhammed’in (asm) üzerinde gördükten sonra hemen Müslüman olmuştur. Asıl adı Mabeh bin Büzahşah’tır. Selman ismi Peygamber Efendimiz tarafından kendisine verilmiştir. İran’lı olduğu için de Farisi denildiğinden Selman-ı Farisî adıyla tanınmıştır.

Selman, zengin bir ailenin çocuğu olarak İsfahan’ın Cey (Cay) Köyünde doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mecusi olan ailesi çocuklarını kendi inançlarına bağlı bir şekilde eğitmeye itina gösterdiler. Babası, oğlunu çok sever ve gözünün önünden ayırmamaya gayret gösterirdi. Kendisi ile beraber ateşe tapmasını sağlardı. Ancak Selman, bir kilisede yapılan ibadet dikkatini çekince buraya gidip onlarla beraber ibadet etti ve bu ibadetin ateşe tapmaktan daha fazla lezzet verdiğini hissetti. Bu kilisede bulunan bir rahip, dinleri hakkında daha geniş bilgiyi Şam’da bulabileceğini, onun için Şam’a gitmesini tavsiye etti.

Selman, ilk fırsatta Şam’a doğru yola çıktı. Şam’da bir süre kaldıktan sonra yanına yerleştiği rahibin hastalanması üzerine kendisinden sonra ne yapıp nereye gitmesi konusunda tavsiyede bulunmasını istedi. Din adamlarının tavsiyeleri doğrultusunda Musul, Nusaybin, Amuriye’ye gitti. Gayesi insanları irşad edecek bir zatın yanında bulunmak idi. Ancak, son olarak bulunduğu yerde aradığı vasıfları taşıyan kimsenin olmadığı söylendi. Akabinde, ahir zaman peygamberinin geliş zamanının yaklaştığı, bu peygamberin Araplar arasından çıkacağını, hediye kabul edip sadakayı kabul etmeyeceğini, iki omuzu arasında nübüvvet mührünün olacağını, vatanından taşlık bir bölgede, hurması çok bir yere hicret edeceğini öğrendi.

Selman, son olarak yanında bulunduğu hocasının vefatı üzerine Arabistan’a gitmek için hemen hazırlıklara başladı. Bir kervan ile birlikte yola çıktı. Kervancıların ihanetine uğrayarak Vadiyü’l-Kura denilen yerde bir Yahudi’ye köle olarak satıldı. Bir süre sonra söz konusu Yahudi onu amcasının oğluna sattı ve Medine’ye götürüldü. Daha önceden kendisine tarif edilen yere benzediğini gördüğü Medine’de zamanın ve Son Peygamberin gelmesini beklemeye başladı.

Selman, hurma ağacının üzerinde çalıştığı bir sırada Peygamber Efendimizin (asm) Medine’ye geldiğini, sahibi olan Yahudi ile bir arkadaşı arasındaki konuşmadan öğrendi. Heyecandan ağaçtan düşecek gibi olup, hemen haberi getiren şahsa ne söylediğini sorunca sahibinden bir tokat yiyerek işinin başına geçmesi için azarlandı. Akşam üzeri bir miktar hurma alarak Resul-i Ekrem’in yayına gitti. Hurmaları sadaka niyetine getirdiğini söyleyince hurmaları sahabelerine ikram eden Peygamber Efendimiz(S.A.V.) hiç yemedi. İkinci getirilişte hediye diye takdim edilen hurmalardan yedi. Böylece Selman, daha önce hocasından öğrendiği iki özelliği müşahede etmiş oldu.

Selman’ın son isteği peygamberlik alameti olan mührü görmek idi. Bu isteği anlayan Peygamber Efendimiz(S.A.V.), onun isteğinin gerçekleşmesi için yardımcı oldu. Peygamberlik mührünü de görünce hemen iman edip Müslüman oldu. Ancak o hâlâ Yahudi’nin kölesi idi. Özgürlüğüne kavuşması hiç de kolay olmadı. Sahibi, kendisinden özgürlüğüne karşılık ödeyemeyeceği bir meblağ istedi. Peygamber Efendimiz de kendisini kölelikten kurtarmasını istemişti.

Selman’dan istenenler; üç yüz hurma fidanını dikip hurma verecek duruma getirmesi ve kırk kıyye altındı. Bunu Resulullaha haber verdi. Resulullah eshabına; “Kardeşinize yardım ediniz” buyurdu. Onun için üçyüz hurma fidanı topladılar. Resulullah “Bunların çukurlarını hazır edip tamam olunca bana haber ver” buyurdu. Çukurları hazırlayıp haber verince Resulullah teşrif edip kendi eliyle o fidanları dikti. Bir tanesini de Hz. Ömer dikmişti. Hz. Ömer’in diktiği hariç hepsi, Allahü teâlânın izni ile o sene hurma verdi. O bir taneyi de söküp kendi mübarek eli ile yeniden dikti ve diktiği anda hurma verdi. Bundan sonra Ehl-i suffa arasına katıldı.

Buyurdular ki: Bir gün bir zat beni arıyor ve “Selman-ı Farisi’yi Mükatib-i fakir (Efendisi ile hürriyetine kavuşmak için belli miktarda anlaşan köle) nerdedir” diye soruyordu. Beni buldu ve elindeki yumurta büyüklüğündeki altını verdi. Bunu alıp Peygamberimize gittim ve durumu arz ettim.

Resulullah altını tekrar Selmân-ı Farisi’ye verip, “Bu altını al borcunu öde” buyurdu. Selman-ı Farisi, “Ya Resulallah, bu altın yahudinin istediği ağırlıkta değil” deyince, Resulullah o altını alıp, mübarek dilinin üzerine sürdü. “Al bunu! Allahü teâlâ bununla senin borcunu eda eder” buyurdu. Selman-ı Farisi, “Allah hakkı için o altını tarttım, tam istenilen miktarda geldi. Götürüp onu da sahibime verdim. Böylece kölelikten kurtuldum” dedi.

Selman-ı Farisî’nin adının en çok anıldığı hadiselerden birisi ve belki de başta geleni Hendek Savaşı ile ilgilidir. Köle olduğundan ötürü önceki savaş ve seferlere katılamadı. Hendek Savaşı öncesinde müşrikler büyük bir ordu hazırlayıp Müslümanları yok etmeyi planlamaları üzerine Peygamber Efendimiz (asm) sahabelerini toplayarak meşveret yaptı. Selman, Medine’nin etrafına hendekler kazılarak savunma savaşı yapılmasını teklif etti. Teklif kabul edildi ve şehrin etrafına hendekler kazılarak savaş hazırlıkları yapıldı. Hendeklerin kazılmasında Selman’ın göstermiş olduğu olağanüstü gayret ve çalışma başta Peygamber Efendimiz olmak üzere herkesin dikkatini çekti. Nitekim bu gayretlerinden ötürü Peygamber Efendimizin, “Selmanü’l-Hayr” iltifatı ve hitabına mazhar oldu.

Selman, zamanın büyük bir kısmını Peygamber Efendimiz ile beraber geçirmeye büyük itina gösterdi. Hendek Savaşı ile birlikte tüm savaş ve seferlere katıldı. Resulullah’ın sohbetlerinde bulunarak iltifatlarına mazhar oldu. Ashab-ı Suffa ile birlikte kaldı. Altmış civarında hadis rivayet etti. İlme büyük merakı olup kendini geliştirmek için büyük gayret sarf etti.

Hazret-i Ömer (ra) zamanında gerçekleştirilen İran seferine katıldı. Savaşın kazanılmasında büyük emeği geçti. İran ordusunda filler kullanıldığından Araplar bu tür savaşa alışkın değillerdi. Selman, böyle bir savaşta nasıl hareket edecekleri konusunda Müslümanları bilgilendirdi.

İran üzerine yapılan sefer ve ardından Medain şehrinin alınması üzerine buraya vali tayin edildi.

Müslüman olduktan sonra büyük hizmet gösteren ve ömrünün sonuna kadar örnek bir hayat yaşayan Selman, 655 yılında Medain’de Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Kaynak link: https://edebiyatvesanatakademisi.com/makale/amorium-antik-kenti-emirdag-afyonkarahisar/47006

KAYNAKÇA:

– Ana Britannica Ansiklopedisi C. 27 sf. 303, 1994

– Fuzuli, Hazret-i Ali Divanı.

– Chırstopher Lıghtfoot. Orta Anadolu’ da Bulunan Bir Geç Roma ve Bizans Kenti Amorium. Arkeoloji ve Sanat Yayınları ISBN:975-7538-68X

“Amorium in the Byzantine Dark Ages (seventh to ninth centuries)”

“Campaign of the Arabs in Asia Minor, 838” ‘’

– Vasiliev, A. A. (1935). Byzance et les Arabes, Tome I: La Dynastie d’Amorium (820–867) Bizans ve Araplar, Cilt I: (Fransızca) Amorium Hanedanı (820-867). (in French). French ed.: Henri Grégoire, Marius Canard. Brussels: Éditions de l’Institut de Philologie et d’Histoire Orientales. pp. 195–198.

– Treadgold, Warren T. (1988). Bizans Revival, 780-842 . Stanford, California:. Stanford University Press ISBN 0-8047-1462-2

– Whittow, Mark (1996). Bizans, 600-1025 . Berkeley ve Los Angeles, California:. California Press Üniversitesi ISBN 0-520-20496-4